Special Ep

397 64 55
                                    

sunlixyuyu 'a, CananAl5 'e ve okuyan diğer herkese ithaftır :3

O hamurdauhlarımız birbirine bağlanalı tam bir yıl geçmişti. Aramızdaki sevgi katlanarak büyürken isteklerimiz de büyümüştü, iki sincap? Evet, bahçemizi her gün ziyaret eden iki sincap vardı. Onlara minik kuruyemişler bırakıyorduk ve Jisung'un büründüğü surat ifadesine bürünerek kuruyemişleri yiyorlardı. Mutlu bir ev? Oldukça mutluyduk, salonun iki köşesinde çalışırken birbirimize bakıp en geniş gülümsememizi sunuyorduk. Jisung söz ve beste hazırlıyor, şirketlere satıyordu. Ben de hem ona yardım ediyor, hem de çevredeki küçük çocuklara gitar çalmayı ögretiyordum. Ah, geçen ay bakıcılık da yapmıştım ama pek başarılı bir deneyim olmamıştı.

Hamurdan yüzüklerimiz ise şimdi minik bir çerçevenin içinde duruyordu, yan komşumuzun bu sevimli çocuğuyla da çok iyi anlaşıyorduk. Bana son zamanlarda 'yaşlanmadan bir çocuk evlat edinin!' diye çocuksu sesiyle kızıyor ve içeri kaçıyordu. Bunu ona Jisung söylemişse diye düşünmeden edemiyordum. Ben de istiyordum istemesine de Jisung'un tepkisini bilemiyordum, kendisi de çocuk gibiydi ne de olsa...

Kış ayları öylece geçip giderken şöminenin karşısında sarmaş dolaş hâllerimize veda edecek olmak biraz üzüyordu, sahi, bazenleri farkına varmasak bile birbirimiz olmadan yapamaz duruma gelmiştik. Sanki bir ritüel gerçekleştiriyor gibi her hafta sonu şöminenin karşısındaki bir saat bizim özel alanımız olmuştu, bazen de minik kaçamaklarımızın başlangıç noktası. Minik komşumuzun deyişiyle 'ayıp şeyler' yaptığımız kaçamaklar, yanlış anlaşılmasın, küçücük çocuğun görmesi tamamen bir tesadüftü.

Yine yıldızları izlemek yerine Jisung'u ve fındık burnunu izlediğim gecelerden birinde aniden sözcükler çıkıverdi ağzımdan, planlamamıştım bile.
"Jisung." dedim tedirgin olsa da heyecanlı çıkan ses tonumla, hâlâ adını söylerken ilk günki gibi gereksiz bir yükselme yaşıyordum. Hemen bana dönüp dudaklarını birbirine bastırmış, söyleyeceğim şeyi bekliyordu.

"Ben çocuk istiyorum."

O kadar ani söylemiştim ki bırakın benim masum bebeğimi, ben bile şaşırmıştım.

"Oh... Yani, evlatlık alacağımız bir çocuk olsaydı ona bakmayı çok isterdim." dedim kurtarmaya çalışarak, Jisung hala tepki vermiyordu. Uzandığımız çatının kiremitlerine tutunup doğruldum ve sevdiğim adamın elini ellerimin arasına aldım, ne hissettiğini ilk defa anlayamıyordum.

"Hemen bir şey söylemek zorunda değilsin, hatta bir şey söylemek zorunda da değilsin. İstersen olmamış gibi davranabiliriz?"

Parmaklarımın tersiyle hafifçe yanağını okşayıp ayağa kalkmaya yeltenirken elimin çekildiğini hissederek geri oturdum, bu 'beni dinlemeden bir adım atamazsın' bakışları atan öldürücü sincaptı.

"Bak Minho..." deyip dudaklarını dişledi ve yüzünü eğdi, tam da bu yüzden istememiştim cevap vermesini, olumsuz şeyler duymak istememiştim.

"Aptal mısın Minho? Tabii ki de isterim bir çocuğumuz olsun! Baştan beri hayalimiz mutlu bir aile olmak değil mi? Genişletelim ailemizi, minik Jisung'lar ve minik Minho'lar koşuştursun etrafta."

Tama konuşmaya devam edecekti ki dayanamayıp üstüne çullandım ve belini sıkıca kavrayıp sarıldım, ne güzel konuşmuştu öyle. Beli demişken, beline karşı bir takıntım oluştu resmen, nasıl bir insanın beli bu kadar güzel durabilirdi ki?

...

Birkaç gün sonra ikimizin de boş günlerinden birinde yakınlardaki bir yetimhaneye gitmiştik, ikimiz de ona daha çok şey katabilmek adına küçük bir bebek istiyorduk, ki yasalar gereği de aramızda on sekiz yaş olması gerekiyordu.

Jisung çoktan yanaklarını şişirip yanıma gelmiş, bana yalvaran gözlerle bakıyordu. "Minho bu minik beni çok sevdi bence, bak hâlâ bana bakıyor beşiğinden!"

Gülümseyip miniğin saçlarını okşadım ve sevdiğimin elini tutup evrakları alabilmek için yapmamız gerekenleri sordum. Öncelikle onun için uygun bir oda hazırlamamız, sonra da gelir vb. durumumuzu gösteren dosyaları hazır etmemiz gerekiyormuş. Bunları hızlıca yaptık, Jisung çok heyecanlıydı ve bir saniye bile yerinde duramıyordu. Komşumuz ve oğlu da bizi kutlamış, oğlu bize ona ne almamız konusunda akıl veriyordu. O minik bir kız çocuğuydu, henüz iki yaşına yeni girmişti ve minik bir burnu vardı. Tuhaf bir benzerlikle Jisung'u andırıyordu. Odasını bembeyaz hazırlamış, içine de rengarenk oyuncaklar almıştık, hatta Jisung 'şimdiden bize benzesin' diyerek gökkuşağı renklerine bürünmüş bir ukulele almıştı.

Kontrole geldiklerine hiçbir sorun çıkmadı, yalnız her ay kontrole geleceklerini söylediler. Evraklar tamamlanmadan ve onu almadan iki günümüz daha vardı. Açıkçası Jisung'la aynı şey için sevinsek de neredeyse hiç konuşamamıştık. Ne o benim suratıma bakıyordu ne de ben bunu dile getiriyordum, o kadar telaşlanmıştı ki Jisung... Bahçede onun koşuşturmasının bitmesini beklerken sincaplara elimdeki fındıkları verdim ve yanıma gelen komşumuzun oğluna döndüm. "Bir sorun mu var Jin-ah?"

Hemen başını iki yana sallayıp küçük elleriyle beni içeri ittirdi. "Bizde yok ama sizde var, biraz ayıp şeyler yapın siz en iyisi."

Tuzla buz olup kaçtı sonra, o kadar mı belli oluyordu? Küçücük çocuk bile fark etmiş miydi, yani... Dediğine gülerek içeri geçtim ve Jisung'la biraz sakin sakin konuştuk. Sonra gerçekten ayıp şeyler yaptık, bu sefer cam kapalıydı!

Fakat ikimize de iyi gelmişti, onu hissetmek bana zaten hep iyi gelmişti. Yorgunlukla yanıma çöktüğünde terlemiş saçlarını alnından geriye attım, biraz fazla yorulmuştu ve şu an bana "yarın bebeği alacaktık!" diye söyleniyordu. Ben de ona hiçbir şey yapmamış gibi "zıplamasaydın o zaman Ji" diyerek dil çıkarıyordum. Kabul etmeliydim ki sevdiğim tuhaflığa sahip bir ilişkimiz vardı.

Sonraki gün zorla da olsa Jisung'u kaldırıp yetimhaneye gitmemiz gerektiğini hatırlattım, kıyamam o kadar yorulmuştu ki kalçasını tuta tuta merdivenlerden iniyordu. Bebeği taşımak için aldığı kanguruyu da arabaya koyunca tamamdık. İmzaları atıp onu kucağımıza aldık ve minik ailemizi tamamladık. O ikimiz için farklı bir boyut olmuştu, sanki eksik olan parçamızı tamamlamıştı.

...

Bahçemizdeki kiraz ağaçları açmaya yakındı, Jisung minik kızımızla hamakta sallanırken mimi çoktan derin bir uykuya dalmıştı bile. Arkalarına geçip sanki tatmin olmuşcasına açan gökkuşağından gözlerimi çektim ve Jisung'un saçlarına düşen sakurayı alıp henüz o uykuya dalmamışken kulağına fısıldadım. "Sizi seviyorum." 

Umarım beğenmişsinizdir çünkü ilk defa özel bölüm yazdım 👉👈

Herkes çocuklu da görelim diyordu dedim neden olmasın işte ehe :^

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin ve 2K için teşekkürler~

Kendinize iyi bakın, sizi sevigoruz 🧸❣

Must Have Been the Wind † MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin