Aşk ...

187 5 2
                                    

Platonik aşklar yorgunu çatlak gözbebeklerim senin çocuksu güzelliğinle ilk karşılaştığında aylardan azılı bir Ekim'di... Hani yıllarca aynı mahallede otururda insan , hiç ama hiç görmez ya komşularını , sonra bir gün yanlızlığın en kuytu köşesindeyken aniden karşılaşı verir ya apartman boşluğunda , işte aynen öyleydi seni ilk görüşüm. Ben de gözümün önüne duran seni aylar sonra gördüm.

     Dün gibi hatırlıyorum : Azılı bir Ekim'di , sen dumanlı bir kış sabahı gibi cöküverdin çocuk gözlerimin içine ! Etrafta dörtnala çello melodileri ve dolu dizgin kontrabas senfonileri yankılanıyordu... Karlı bir kış manzarası gibi ağarmıştı uzun kumral saçların ve dudaklarından belli belirsiz sevgi sözçükleri dökülüyordu...

     Dün gibi hatırlıyorum : Azılı bir Ekim'di sen yağmurlu bir sonbahar akşamı gibi çöktün çocuk hayallerimin üzerine , tüm kenti kuşatmıştı sararmış yapraklardan sızan ölüm kokusu ... Senin gözlerinde çakmaya ugraşan zavalı bir şimsek ve dudaklarındaysa şarap kokan ürküdücü bir gök gürültüsü ! Kapattım o zaman tüm ışıklarını sehrin ve zehirli bir yılanyastığına dayanıp başımı dilimde yarım yamalak peri masalları ile cıkmaya başladım bakışlarından fışkıran camdan merdivene...

      Azılı bir Ekim'di senin utangaç yüzün benim şairane bakışlarımla ilk karşılaştığında. Hani olmayacak dualara güzel süslenmiş vurgulu 'Amin!' ler okur ya hüzünlü delikanlılar , işte öyle olmayacak bir aşk hayal etmistim ben de seninle.

      Ben bakışlarındaki buğuya vurulmuştum önce; öyle hüzünlü bakardın ki , göreni mermi gibi delerdi bakışlarındaki nem ! Sonra utangaç sözlerini sevdim , sonra uzun kumral saçlarını , sonra da her seyini !

    Sen ilk aşkımdın benim ; ben ise senin başına gelen ilk büyük bela ! Çocukluktan gençliğime dogru hızla ilerlerken tüm saatlerim gördüğüm ilk anda carpıldım sana .

   Seninle yaşlı bir cerrah gibi titriyordu narin ellerim hayatını kurtaracak o aşk denen tehlikeli amelyata girerken ! Ve ben narkosuz yararak göğsünü , cıkarıp senin  titreyen avuçlarına koydum kıristal kalbini !

     Korkuyordum , biliyordum bunu , biliyordum hayatın sana ne gözle baktığını! Elbette korkuyordum ! Bir bedendin iste , herkes gibi bedeninin arkasına saklanmıştın sende !   İnsanlar hep ruhunun kılıfına söyle bir göz gezdirip öyle vermislerdi sana kanaat notlarını. Belliydi, kimi ikmale bırakmıştı güzelliğini , kimi yıldızlı pekiyi vermişti. Ama hepsinin verdiği notlar birbirinden sahteydi. Biliyordum, içinde büyük bir ıstırapla beslediğin o küçük kız cocuğu benden önce hiç kimsenin dikkatini cekmemişti.

      Ben senin karşına cıktığımda, sen daha ufacık bir kız cocuguydun. Dünya en masun gülüçüklerinden birine ev sahipliği yapardı daha ad(al)et bile görmemiş yüzün. Aşk , senin için yanlızca yakışıklı prenslere layıktı. Sen kimseyi sevmedim ; kendini bile. Ben yüzüne gülmeyecek kadar çirkindim senin için. Yüzüme baksam ; kurbagadan tek farkım saçlarımın olması!

     Ve yanlızca güzelliği sevdin sen ; bu yüzden kendinden bile nefret ederdin. Her sabah uzun kumral saçlarını dümdüz taramak için baktığın ayanda karşılaştığın kendi yüzüne bile kan tükürürdü senin bakışların. O kadar önemliydi ki dış görünüş senin için , yeni doğan kız cocukalrını diri diri gömen Cahiliyye Devri Arapkarına yalnızca senin tanıdıktan sonra hak verdim !

     Evet, senin tek  değer verdiğin sey güzellikti; dışarıdan bakınca hemen erkileyen bir güzellikti senin tek istesiğin. Oysa ilk bakışta görülen hiçbir sey derin olmazdı ! Bir güzellik gercekten güzellikse eğer bakışta görülememeliydi. Ben bu yüzden sevmiştim seni ; senin bile göremediğin o muhteşem güzelliği görmüştüm sende ! Sen hep bu yüzden acı cekmistin; güzellik bakan gözdeydi ve sen bunu hiç bilmedin. Oysa , bu ülkenin tüm okullarında zorunlu ders olarak okutuluyordu Aşık Veysel'in " Güzellığin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa" dizeleri !

Aşkın bir diyer adı da acı cekmek olarak yazılmıştı piyasadaki tüm marjinal sözlüklere  ve bu yüzden hiçbir insan için acı cekmeye de değmezdi artık. Biliyordum bunu ! İste sırf bu yüzden yıllarca uğraşıp aşık olunmaya layık bir tanrıça yalanı yarattım. Ve bu yalanın adını Deniz koydum. Sen dokuz ay durmadın annenin dölyatağında; ben seni dokuz günde büyütüm beynimin karanlık odalarında ve Zeus misali alnımı yarıp doğurdum seni. Bu savruk yalana, yalan olduğunu bile bile, ilk ve tek inanan bendim. Tüm piskiyatristler birleşmiş gibi aynı seyi söylediler bana yıllarca :

      “Deniz yok! Onu sen yarattın ve yok denecek olan da sensin! Yok Düşler Ülkesi , yok kanatlı atlar , unicornlar da yalnızca eski bir Yunan masalı ve artık icmelisin sana verdiğimiz ilaçları!"

      Ben de çok iyi biliyordum senin hiç olmadığını, ama senin var olduğuna inanmak zorundayım. Yoksa bu katil dünya ile nasıl baş ederim ? Nasıl ayakta kalırdım ? Nasıl hayal kurardım ? Nasıl?! Nasıl?! Nasıl ?!

ŞİZOFRENİ YANLIZ OYNANMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin