Adisyon.

139 2 0
                                    

Sıcaktan dolayı akan terimi elimle sildim. Restaurant bu saatlerde oldukça dolu oluyordu ve dolayısıyla kendi terimde boğuluyordum.

  Duvardaki saate baktım. 8'i gösteriyordu. Mesaimin bitmesine tam tamına 2 saat vardı. Tanrıya bir kez daha şükretim. Yarınki staj görüşmem erken bir saatte değilldi. Bütün servis personelleri olarak doğumgünü kutlaması için gelecek yoğun grubu bekliyorduk. En azından son 2 saatim yoğun olacağından çabuk ve umarım acısız geçecekti. Kafamı solumdaki boy aynasına çevirdim siyah saçlarım omzumdan geriye düşüyor, göğüs hizamı geçiyordu. Alnımdan akan ter ve kızartma kokusu gerçekten mide bulandırıcıydı. Beyaz iş kıyafetim dizimin 3 parmak üzerindeydi ve şaşılacak bir şey ki bu bir iş kuralıydı. Uzun etek giymek yoktu. 

  Ben bu düşüncelerimle boğuşurken kapının açılmasıyla tavanda asılı olan süse çarpması bir oldu. Ardından içeriye bir düzine insan giriş yapmıştı. Tamam dedim kendi kendime. Hadi Drea, son iki saatin. Sonra eve gidebileceksin. 

Elimde adisyon defterimle masalara yerleşen insanlara yaklaştım. Hepsi oldukça zengin görünüyorlardı. Umarım iyi bir bahşiş bırakırlardı. Zira bir üniversite öğrencisine daha iyi bir iyilik nasıl yapabilirlerdi ki?

4 numaralı masaya yaklaştım. Buram buram gelen içki kokusu burnumu sizlatmıştı. 

''Merhaba, Newton'ın yerine hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?''

  Aralarından sarışın bir adam son derece yayvan ağızıyla beni baştan aşağı süzdü. Lütfen beni utandıracak bir harekette bulunmayın, bayım.  ''Bize verebileceğin bir içki var mı, güzellik?''

Bir nefes koyuverdim. Gülümsememi yüzümden silmemeye çalışıyordum. ''Elbette efendim. Size ne ikram etmemi arzu ederdiniz?''

Kahkahası salonu çınlattı. ''Ben ona soruyorum, o bana.'' Bu lafın üstüne gülen insanların sayısı arttı. Sakin ol Drea. Bunda gülenecek hiçbir şey yok. Sadece bir avuç züppe. Kafamı yana çevirdim. Suratına bakmak istemiyordum. Restaurantı Tyga'nın Ayo şarkısı inletiyordu. Tanrım, Bundan daha fazla rezil bir zaman dilimi olabilir miydi?

   O anda diğerleriyle ayı masada oturan, yüzüme sanki bir şey arıyormuş gibi bakan adamı gördüm. Açık mavi gözleriyle beni delip geçiyordu. Kaşları çatılmış, dudakları tek çizgi halindeydi.  Üvey babamın köpeği de sinirlendiğinde bu hale geliyordu. Dudaklarımdaki gülümsemeyi sildim.

''Biz hepimize bira getirmeni istiyoruz, güzellik.'' Kafamı hiçte istemeyerek sarı adama çevirdim. Dudaklarımdan otomatik olarak ''Memnuniyetle, efendim.'' sözcükleri döküldü. Arkamı dönüp adisyonu elbisemin önündeki cebe attım. 12 bira.  Tabii. 

Gecenin ilerleyen saatlerinde insanların içkilerini yudumlamaya devam ediyor, pistte dans eden vücutların arasında servis yapmaya çalışıyordum. Gittikçe çoğalan bir müşteri kalabaığı oluşmaya başlamıştı ve o derin mavi gözleri hala üzerimde hissedebiliyordum. Kahretsin, çok yakışıklıydı. 

''Önüne bak, güzellik.'' kafamı istemeden de olsa bu ince sahibin sesine çevirdim. Sarışın ve kesinlikle dolgun bir kadındı. Muhtemelen dans etmekten olacaktı ki göğüs çatalı bile terlemişti. Kafamı hemen kadının yüzüne geri çevirdim. Tanrım neden bu kadar dekolte giyinmişti ki?

''Justin'e mi bakıyordun?''

''Ne? Hayır, hanımefendi.''

''Güzel yüzüne zarar gelsin istemezsin, değil mi?''

Nefesimi verdim. Karşı koymamam gerekiyordu. Bu işe ihtiyacım vardı. ''Hayır, efendim.''

Gözlerindeki sert bakışı silmeden devam etti. ''İyi. Çok güzelsin. Sana zarar gelsin istemezdim.''

''Teşekkürler.''

Tezgaha doğru yürümeye devam ettim. Bir daha da o adama bakmadım. Başımı belaya sokmak gibi bir derdim yoktu. 

Saate baktım. 10'u gösteriyordu. Mesaim bitmişti.

                                                    '~~~~

Sabah gözlerimi yatağımda açtım. Ciddi anlamda yorucu bir gece geçirmiştim. Eve hemen gelip üzerimi değiştirip yatmıştım. Şuan sıcak bir duştan daha iyi gelecek bir şey yoktu. 

Kendimi sıcak duşun altında kaybedip vücudumu şımartıyordum. 2 saat sonra otelde iş görüşmem vardı ve biraz elimi çabuk tutmam gerekiyordu. Staj başvurumu yapacaktım ve gerçekten alınmak istediğim bir oteldi.

Duştan çıktıktan sonra kalem etek, kısa stiletto ayakkabı ve koyu mavi bir gölek giymiştim. Saçımı da topuz yapıp alnımı tamamen ortaya çıkardım. Ciddi anlamda dünki garson kızdan çok farklı görünüyordum. Aklıma gelince gülümsememi durduramadım.

''Drea? Uyandın mı?''

''Evet baba, içeri gel.''

Üvey babamla yaşıyordum ve o sahip olduğum tek erkekti. Benim gerçek babamdı. Biyolojik babam hakkında ayyaş olması dışında bir şey bilmiyordum. Annem ölmüştü. Dünyam üvey babam Marshall'dan ibaretti.

''Birazdan çıkıyorum. Nasıl görünüyorum?''

''Kendinden emin. Bir şey yiyecek misin?''

''Hayır. Hatta geç kalacağım sanırım baba, hemen çıkıyorum.'' diyip yola koyuldum. Otel evime 45 dakika kadar uzaklıktaydı ve kesinlikle geç kalmıştım. Otel oldukça büyük ve gösterişliydi. İçim cız etti. Ben her gece garsonluk yaparken bazı insanlar burada kalabiliyordu. Kendime söz verdim. Marshall ve ben bir gün bu otellerden birinde kalabilecektik. Umarım.

Otelden içeri uzun ve hızlı adımlarla girdim. Resepsiyonun hemen üzerindeki saate gözüm takıldı. Sadece 5 dakıka geç kalmıştım. Lütfen. Lütfen. Lütfen. Başka birini kabul etmiş olmasın.

Resepsiyon görevlisine hızla yaklaştım. ''Merhaba, üversite staj başvurum için gelmiştim. İsmim Andrea Knowless.''

Resepsiyon görevlisi gülümsedi ''Maalesef Bayan Knowless. Bay Black başka bir stajyer görüşmesinde şuan.''

Sinirlendiğimi hissettim. ''Ciddi olamazsınız.''

''Üzgünüm Bayan Knowless.''

''Anlıyorum.''

Ellerimi resepsiyon deskinden indirdim. Lanet olsun. Şimdi ne olacakti?

''Bayan Gonzalez, bir sorun mu var?''

Kadınla aynı anda kafamızı sesin geldiği yere, sağa çevirdik. Resepsiyon görevlisi kocaman gülümserken ben şaşkınlığımı gizleyemedim. 

''Bay Black, Bayan Knowless staj başvurusu için buradaydı.''

Adam gözlerini benden ayırmıyordu. Resepsiyon görevilsinin de gözünden kaçmamıştı. 

''Önemli değil Bayan Gonzalez. Ben misafirimizi ağırlamaktan memnuniyet duyacağım.''

''Pekı efendim. Lobide mi toplantıyı gerçekleştirecektiniz?''

Kafasını Gonzalez'e çeviridi. ''Hayır, odama çıkıyoruz.'' Tekrar bana döndü. ''Merhaba Bayan Knowless. Ben Justin Black. Bu otelin müdürü aynı zamanda sahibi. Sizinle tanışmak büyük bir onur.''

Yüzündeki gülümsemeyle elini uzattı. Gözlerimi onunkilerden ayırdım. Beni kesinlikle hatırlamıştı ve suratındaki gülümsemenin nedeni de buydu.

''Merhaba Efendim. Ben. Andrea Alexandra Knowless. Memnun oldum.''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 09, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Senin için tüm şehri uyuttum, artık öpüşebiliriz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin