Dost musun Düşman mı

107 6 0
                                    

Taşı gösterdiği günden itibaren Nazım Hoca Rüya'nın karşısına çok fazla çıkar olmuştu. Okulda, kantinde, dışarıda gezerken bir yerlerde sürekli onu görüyordu. Hoca olduğunu bilmese sapık olduğundan, onu takip ettiğinden şüphelenecekti.

Bozcaada'dan geldiğinden beri Ela'nın yanında kalıyordu, Deniz'le nadiren görüşüyorlardı. Yangın çıkan geceye kadar Deniz'le ilgili neler hissettiğini düşündü, şu an aşık olduğu erkekten çok, bir ağabey ve iyi bir dosta dönüşmüştü. Böyle olduğuna bir bakıma memnundu, kendini bildi bileli Deniz ona hiç yüz vermemişti zaten. O hep kendi kendine hayaller kurmuş, Deniz'den hayali bir kişilik yaratmış ve yarattığı kişiliğe de aşık olmuştu, başka bir deyişle kendini kandırmıştı. 

Son bir kaç haftada ne kadar büyüdüğünü hissetti Rüya, ne kadar değiştiğini. Hayatı toz pembe gözlüklerin içinde seyrederken, birden ne olduğunu bilmediği bir gerçekliğin içine düşmüştü. Kendini arıyor; ancak bulduğunu sandığı tüm cevaplar boşlukta süzülen baloncuklar gibi kayboluyordu. İstanbul'a geri döndüğünden beri içinde bulunduğu durumu analiz etmeye çalışıyordu. Kafasında bin bir soru, onu uyumaktan ya da başka bir şey yapmaktan alıkoyuyordu.

Yine böyle düşüncelere dalmışken sessizliği çalan telefon sesi bozdu. Arayan Deniz'di:

-Alo, yaşıyor musun?

-Çalışıyorum diyelim, sana da merhaba.

-İstanbula geldiğinden beri çok görüşemedik, eskiden küçük kardeşim gibi dibimden ayrılmazdın bir haller oldu sana.

-Dalga geçme Deniz, yaşadıklarımı biliyorsun, kolay değil artık hayatım.

-Biliyorum canım, takılıyorum. Bak ne diyeceğim, bizim Nazım Hoca seni sordu geçenlerde, bulduğun o tuhaf taşla ilgili seninle sohbet etmek istiyormuş. Hem nereyi arıyorsan belki söyleyecekleri işine yarayabilir diye düşündüm. Ne dersin?

Nazım Hoca'nın kendisini çağırdığına şaşırmamıştı Rüya. Ne de olsa eski erkek arkadaş modunda sürekli peşindeydi, "sonunda konuşmaya karar verdi demek" diye geçirdi içinden:

-Çok memnun olurum da kendisinden biraz çekiniyorum, sen de yanımızda olur musun?

-Tabi tabi sen konuşurken elinden tutarım hatta.

-Deniz yaa, dalga geçmez misin? Ben ciddiyim. Tuhaf şeyler seziyorum o adamda.

-Tamam tamam yalnız bırakmam seni küçük korkak. Yarın öğle yemeğinde konuşuruz öyleyse.

-Teşekkür ederim, görüşmek üzere...

Deniz'in sesini duyduğunda çok mutlu olmuştu, Ela duymasın ama en iyi arkadaşının Deniz olduğunu düşünüyordu, en güvendiği de oydu. Nazım'ın da sonunda konuşması iyidi aslında, derdi neymiş öğrenecekti hem de yanında kahramanı Deniz varken.

Nazım'ın neler söyleyeceğini merak ederek düşüncelere daldı bir süre, sonra sabah giyeceklerini hazırladı. Ela ile biraz sohbet ettikten sonra yatağına gitti, yarın hayatında dönüm noktası olabilirdi.

...

Gece heyecandan uyuyamadığı için şiş gözlerle uyandı, akşamdan hazırladığı kıyafetleri üzerine geçirdi, Ela'yı uyandırdı ve kahvaltı etmeden beraber yola koyuldular.

Saat 10:00'da Felsefe Tarihi sınavı vardı, hem biraz ders çalışmak hem de sınav öncesi geçmiş sorularla ilgili bilgi almak için erken gelip kantinde oturmuşlardı, bir taraftan kahvaltılarını ederken diğer taraftan sınıflarından birileri gelmiş mi diye etrafı yokluyorlardı. Bir süre sonra sınıf birincisi Dilara kapıdan içeri girdi. Ela da çay alma bahanesiyle kalkıp yanına gitti ve onu masalarına çağırdı.

Apeiron'un Kayıp PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin