~pull me out the train wreck~
...
o gün birlikte geçirdikleri ilk haftanın son günüydü. her okul çıkışı birlikte yürüselerde okulda tam bir yabancı oluyorlardı birbirlerine. o günde her günki gibi durağa yürüyorlardı. kahve saçlı gencin kulaklığı takılıydı ve aralarında her zamanki sessizlikleri vardı. ancak ikisi de birbirlerini sessizlikte anlamaya alışmıştı. sarışın genç soğumaya başlayan hava ile yürümeye devam ederken uçları donmaya başlamış parmaklarını birbirine sürttü. yanındaki oğlan bunu anlamasıyla telefonunun ekranını açıp fısıldamıştı. "sence hava kaç derece?" sarışın genç duyduğu soru ile gülümsemiş, bir süre düşündükten sonra cevap vermişti. "üçle yedi arası mı?"
"beş." bunu duyan sarışın doğru bilmiş olmanın sevinci ile gülümserken o merakla yüzüne bakmıştı. "sence bu havada bir insan üşür mü?"
"bilmem." bu cevabı ile aralarındaki sessizlik tekrar başlamış, eren kendini kulağına dolan müziğe bırakmıştı. onun bu halini gören armin masumca gülümserken elini onunkine yaklaştırmış, kendisinden beklemediği bir hareket yaparak serçe parmağını onunkine dolamıştı. kahve saçlı genç oralı bile olmazken o içindeki adlandıramadığı huzuru tek başına yaşadı. aşk değildi ona karşı beslediği duygular. arkadaşlıkta... daha ismini bulamadığı bir sebepten dolayı birlikte olduğu bu gencin şu an elini tutuyordu. ne geçmişini, nede şimdisini biliyordu yanındaki gencin. ama bu onun içindeki sahipsiz duygulara engel olmadı.
"hey eren. ne dinliyorsun?"bunu duyan genç bir süre anlamamış bakışlarla izlemiş, hemen ardından sol kulağındaki kulaklığı çıkartıp yürümeye devam etmişti. "kendin bak. adını bilmiyorum." bunu duyan sarışın gülümseyerek ona uzattığı kulaklığı elinden alarak kulağına yerleştirdikten sonra kendisininde onun iç dünyasına akışını hissetti. o an dinlediği şarkı hayatında onu en çok huzur veren melodi olmuştu. en çok mutlu eden, ilk defa evinde hissettiren. ama kahve saçlı genç onun bu hissettiklerinden habersiz bir şekilde yürümeye devam ediyordu. parmakları hala birbirine kenetliyken aralarından tek bir sözcük dahi geçmiyor, ancak ikiside görmüyor olmalarına rağmen birbirlerinin gözlerini düşlüyordu. içinde kaybolmayı, bir daha da çıkmamayı.
bu düşüncelerinden ilk kurtulan kişi eren olmuştu. gözlerini iyice açıp etrafı izlemiş, hemen ardından da sadece serçe parmakları birleşik olan ellerine bakmıştı. bir süre izledikten sonra hiç tereddüt etmeden tüm elini kendi parmakları arasına aldı ve hemen ardından derin düşüncelere daldı tekrardan. belki de kalbimde hala hayatta tutunan bir parça vardır diye düşünmüştü. çünkü sekiz yıl sonra ilk defa bu sıcaklığı hissetmişti kalbinde. küçük bir tomurcuk vardı sanki en derinlerinde. sarışın ise her gün gelip suluyordu o tomurcuğu ki kendisi kadar güzel bir çiçeğe dönüşsün. ancak eren bunu istemedi. o çiçeğin büyüyüp kalbinde kocaman bir yer kaplamasını. sonrasında da birinin onu çekip almasını kaldıramazdı sonuçta. bu çok acı verirdi. o yüzden o tomurcuk çiçeğini açmadan kökünden koparması gerekiyordu. her ne kadar istemese de bu dünyada yaşamak için, içinde kalan son renkli parçayı da siyaha boyamalıydı. ama farkında bile değildi. o tomurcuğun kökleri çıkacak çiçekten bile daha büyüktü...
...
"bugün senin otobüsünle gideceğim." erenin birden söylediği sözcükler ile şaşkınca yüzüne bakmış, bir süre izleyip merakla sormuştu. "neden?"
"gelemez miyim? yasak mı?"
"hayır ben sadece nedenini merak etmiştim."
"oralarda birini ziyarete gideceğim. uzun zamandır görmediğim birini."
"anladım." sarışın onun gözlerini izlerken geçen bu konuşmadan zevk almış, hemen ardındansa o yeşillerin arasında kaybolmaya devam etmişti. onun ise pek bir farkı yoktu. okyanusunun dalgalanan bakışlarını izlemekten keyif duyuyordu. o gün ilk önce kahve saçlı gencin otobüsü geçti. ancak onunki gelmedi. ama ikiside şikayetçi değildi. otobüsün geciktiği her bir saniye onlar için birbirinin gözlerini izleme zamanıydı. ve ikisi de bu konuda şikayetçi değildi. kısa bir süre sonra sarışın daha fazla dayanamayarak uzun süredir aklında olan şeyi sormuştu. "geçen gün senin hakkında bir şey duydum."
"ney?"
"insanlara olan şu uzak mesafen, o iki çocuğu sadece insanlar sana yaklaşmasın diye dövdün değil mi?"
"kim bilir."
"öbürleri sana, geçmişi hatırlatıyor değil mi?" sorduğu sorunun ardından cevap alamamıştı. onunsa pes etmeye niyeti yoktu. "yaşadıklarını... ve sende onlardan kurtulmak istiyorsun değil mi?"
"armin."
"onları okyanusta boğacaksın değil mi? acılarını okyanusa gömeceksin. peki okyanus bunu kaldırabilecek mi o kadar çöple doluyken."
"armin yeter lütfen."
"eren bana cevap ver. okyanusunu seviyor musun?"
"evet..."
"o zaman onu incitmek yerine temizlenmesine yardım et. çünkü biliyor musun? okyanus çok kirli. çok güzel görünüyor ama derinlerinde herkesin ve kendisinin sorunlarını taşıyor."
"okyanus neden öbürlerinin onu incitmesine izin veriyor armin?"
"çünkü okyanus aptal eren. o kadar çok aptal ki herkesin onu kullanmasına izin veriyor."
"aptal okyanus..."
"evet."
"ama okyanus çok güzel. hele dalgaları kıyıya vurduğu zaman. derinlerde kötü halde olmasına rağmen okyanus herkese güzel yanını gösteriyor. peki ya sen biliyor musun armin?"
"neyi?"
"benim okyanusun her yerini güzel bulduğumu..."
...
Bölüm sonuna yazacak bir şey bulamiyoruk jfkfmfmfmf. Sadece dolsun ve yazalım diye fkfmfjfkkfkf. Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve vote atmayı unutmayın seviliyorsunuz <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ocean eyes-eremin
Fanfictionokyanus artık özgür değil... okyanus artık çok kirli. ama okyanus mutlu... çünkü bana sahip. eren yeager x armin arlert