Gecen Bölüm Karacanin yazdığı mektupları Azer bu bölüm okuyor. Umarım beğenirsiniz. Açık konuşmak gerekirse bu bölüm pek içime sinmedi, o yüzden eğer ki bölümü değiştirmemi istersen, düzenliye bilirim.
Karaca: Azer.
Azer: Karaca. Karaca geldin mi?
Karaca: ben hep buradaydım ki, sen hiç gelmedin.
Azer: ben. Ben korktum Karaca çok korktum sana zarar vereceğim diye.
Karaca: sende onlar gibisin Azer, sende beni bıraktın. Niye bıraktın ki beni? Ben çok korktum Azer.
Azer: hayır, hayır Karaca hayır. Ben seni bırakmadım.
Kapının zorlanma sesiyle uyanmıştı Azer. Karacanin öldüğünü öğrendiği günden beri hep ayni rüyayı görüyordu. Kapıdan tekrar bir ses geldi. Karacanin evine kim gelebilirdi ki, boş bir heves olduğunu bilse de belki Karaca'dır diye hemen kapıya koştu. Ama karşısında Karaca değil Ayşe vardı.
Azer: Ayşe Hanim?
Ayşe: şey ben belki Karacanin kokusunu alırım diye geldim. Belki bir kıyafeti filan kalmıştır.
Kıyafet demişti, Karaca değil kıyafet. Karacadan sadece kıyafetleri kalmıştı. Bir de mektupları. Azer'in hala cesaret edipte, bakamadığı Mektupları.
Azer: şey buyurun.
Şimdi ikisi de koltukta oturmuş, Karacanin ölü bulunduğunu sandalyeye bakıyorlardı.
Ayşe: üç aydır her gün Karaca'yı rüyamda görüyordum, anne çok üşüyorum, gel sarıl bana diyordu. Selime dedim, Karaca'yı bul bana, kızımı görmek istiyorum dedim. Tamam dedi, ama sonra çukurun düşmanlarıyla uğraşmaktan yine unuttular kızımı. Azer? çok korkmuş mudur Karaca? Biz yokuz, sen yoksun. Yapayalnız. Hasta haliyle.
Artık Azer de göz yaşlarını tutamıyordu.
Ayşe: saçları dökülmüş, bana hep anne saçlarımı tara derdi, taramazdım. Ben bilsem, bilsem taramazmiydim. Sığdıramadık onu bir yere, koca çukura sığdıramadık, ama bir tabuta sığdı, benim kızım gencecik haliyle bir tabuta sığdı. Biliyor musun, benim kızım çok korkmuş, cenazesini kimse kabul etmez diye, o hasta haliyle neler düşünmüş. Cenazesini kimse kabul etmezse diye para biriktirmiş. Ölürken bile yalnızlıktan korkmuş benim yavrum. Ben iğrenç bir anneyim, gösteremedim onu sevdiğimi, arkamda annem var diyemedi benim kızım.
Azer: Ayşe hanim.
Ne diyecekti ki Azer. Kendisinin ne farkı kalmıştı onlardan.
Aradan geçen bir saate Ayşe Karacanin birkaç kıyafeti alıp gitmişti, Azer'se hala ayni yerde oturuyordu. Mektupları okumaktan korkuyordu. İlk birkaç mektupta yeni hayatından bahsediyordu.
Azer: hep bir umudu varmış. Allah senin belanı versin Azer.
Karaca sanki bir gün Azer'le buluşacakmış gibi her şeyi Azer'e yazıyordu. Mektup sayısı çoğaldıkça, Karacanin umudu azalmıştı. Azer eline 19.10.2020 de yazılan mektubu aldı. Elleri titriyordu. Yanına baktı bir an.
Azer: Karaca.
Karaca: hadi oku.
Azer: korkuyorum.
Karaca: neden?
Azer: bilmek istemiyorum canini nasıl yaktığımı.
Karaca: kaçamazsın Azer.
19.10.2020
Kaçıncı mektup bu? Onu geçti galiba. Sen belki bu mektupları hiç okumayacaksın ama ben sana hep yazacam. Bugün içim bir buruk. Aslında hep böyleyimdir bugün sanki biraz farklı. Babam aradı sabah. İki yıl olmuş sesini duymayalı. Sasırdım. Senin gibi o da bırakmıştı beni. Kızım dedi bana, kızım. Eskiden ne yapsa umursamaz yine de ona baba diye seslenirdim. Ama bu sefer olmadı, Baba diyemedim. Hep düşünüyordum biliyor musun yıllar sonra karşıma çıksanız ne yaparım diye. Bugün anladım ki hiç bir şey yapamam, çünkü ben eski Karaca değilim. Yanlış anlama beni, sana kızmıyorum. Sen en doğrusunu yaptın. Bir tarafta ailen bir tarafta ben vardım. Sen aileni seçerek en doğru şeyi yaptın. Babama birazcık kızıyorum açıkçası. Onun seçenekleri daha basitti. Ya Koçavalilar ya ben. O da kendinden bekleneni yaptı, beni tek bir kalemde sildi.