Bölüm 9 - Adlandırılamayan (Final)

265 33 54
                                    

Boğucu tünel sona yaklaştığını ima eden bir açıklığın sisli manzarasını ortaya çıkarırken üçlünün kulaklarını yankılı bir ragtime parçası çınlatmaya başladı. Parçanın tünelde dalga dalga yayılan yankıları iç içe giriyor, müziğin yamulup mide bulandırıcı bir hal almasına sebebiyet veriyordu. Kaprazat tünelin sonunda durdu ve el ele tutuşup birbirlerinden güç alarak zorlukla ilerleyen çifte baktı. Sonra bir robotun sergileyebileceği en büyük içtenlikle gülümseyip henüz görünmeyen tarafta bir noktayı eliyle gösterdi. Tünelin vardığı alandan vuran solgun ışık, Kaprazat'ın bir robota göre fazla detaylı ve güzel yüz hatlarını ortaya çıkardı.

"Nihayet! Henüz gösteri başlamadan gelebildik." dedi neşeyle.

"Ne gösterisi?" dedi Ranpo. Gözleri uzun zamandır yürüdükleri tünelin karanlık atmosferinden dolayı tembelleşmişti, birdenbire bir ışık kaynağıyla karşılaşınca boşta kalan elini gözlerine götürdü ve bir süre öylece durdu. Yanındaki genç adamın uzunca iç geçirdiğini duydu. Kendi adımları dışında duyduğu ayak sesleri içten içe tedirgin olmasına sebep olmuştu. Kolunu indirdi ve tünelin bitiş noktasından önlerinde uzanan manzaraya baktı.

Gözlerinin önünde uzanan manzara dünya üzerine gördüğü hiçbir yere benzemiyordu. Bulanık renklerin birbirine girdiği hastalıklı bir toprak, topraktan zifiri gökyüzüne uzanarak kaybolan içleri oyulmuş, ölü ağaç gövdeleri, ağaç gövdelerinin içini kemirip iç gıdıklayıcı sesler çıkaran uzun bacaklı, sivri dişli uzaylı yaratıklar, çamur ve pislikten yapılmış evler ve çürümüş yumurtayı andıran mide bulandırıcı bir koku... Kaprazat sanki evine dönmüş gibi büyük bir neşeyle önlerinde uzanan çamurlu patikada ilerliyordu fakat durum ardındaki ikili için oldukça farklıydı. Ranpo, Poe'nun koluna yapışmış, kaybetmemek için büyük çaba gösterdiği soğukkanlılığını ve sönmemek için çırpınan umudunu yerinde tutmak için elinden geleni yapıyordu fakat vücudunun zangır zangır titreyişi onu ne yazık ki ele veriyordu. Korkuyordu ve artık bunu inkar etmeyecekti! Buradan canlı kurtulacağına dair inancını yitirmişti ve Poe'nun garip hareketleri de bu duruma tuz biber olduğundan aklını kaybetmesi an meselesiydi.

Cesaretini toplayıp bakmaya korktuğu manzaraya bir kez daha göz gezdirdi. Ne olduğunu bilemediği bir takım yaratıklar yol ortasında birbirlerini yiyorlardı, güçlü olanın güçsüze karşı kazandığı zafer kırılan kemikler ve kopan uzuvların çıkardığı korkunç seslerle kendini belli ediyordu. Hava, oksijen yerine sudan oluşuyormuş gibi yoğun fakat bir o kadar da çekimsizdi. Bu sebepten mekanda bulunan her obje sanki havalanıp yükselecekmiş gibi yavaşça salınıyor, hareket eden cisimler havada asılıymışçasına oldukça yavaş hareket ediyordu. Attıkları her adımda üzerinde yürüdükleri çamurun içine batıyorlardı, hareket eden çamurun içinden çıkan çok bacaklı böcekler ayakkabılarına tırmanıyor, kimisi ayaklarının altında ezilip kalıyor ve mide bulandırıcı sesler çıkarıyorlardı.

Ranpo dizlerinin uyuştuğunu ve başının döndüğünü hissetti. Poe'nun elini bırakıp olduğu yere çömelirken eski hayatının tatlı monotonluğu bilinçaltında sessiz bir film gibi oynadı. Kunikida'nın bağırışlarını, Dazai'nin saçmalıklarını, Yosano'nun tehlike raddesine ulaşan yoğun ilgisini hatırladı. Başını okşayıp ona sahip çıkan ihtiyarın şefkatini hatırladı. Ve her gün gördüğü bu küçük, önemsiz şeylerin aslında onun için ne kadar değerli olduğunun farkına vardı. Aile olarak benimsediği insanların yokluğunun kendisine ne denli büyük bir korku saldığının farkına vardı.

Sonrasında onunla birlikte çömelip kendisine sarılan kişinin sıcaklığıyla içine düştüğü uyuşukluktan bir nebze de olsa kurtuldu. Kollarını uzatıp kendisini kucaklayan genç adama sıkıca sarıldı ve titrek ciğerleriyle uzun uzun soluklandı.

Artık SayfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin