3.3

1K 86 966
                                    

Çok fazla dram yazmamaya çalıştım ama siz ne olur ne olmaz diyerek yanınıza bir tane peçete alın.. Hazırsanız, yeni sırlarla kaldığımız yerden devam ediyoruz. 🙈

Küçük bir not, bölümde bazı paragrafların altına yorum olarak o paragrafların anlamını/açıklamasını yazacağım. Anlamayan olursa aklı karışmasın diye.. 💘 Bu arada bölümde bir yer var ki, şu zamana kadar Cornelia'nın Harry hakkında düşündüğü en ağır şeydi.. Acaba fark edecek misiniz.. 🙇🏻‍♀️

🌟

Babamın gönderdiği ve bana destek olmak için burada olan adamlara baktım. Ellerinde tuttukları şeylerin ne kadar değerli olduğunu biliyor ve benim onayımı bekliyorlardı.

Ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Adamlara deponun diğer kapısını işaret ettim. "Sessizce arkadaki kamyona yükleyelim."

Mabelle elindeki dev vazoyu getirip yanıma bıraktı. Yancy, hemen arkasında duruyordu ve elinde aynı vazodan bir tane daha vardı. Yorgun gözüküyorlardı. "Bu neden bu kadar ağır?" dedi Mabelle, vazoya yaslanarak.

Pavel, Mabelle'nin iki yüz yıl öncesinden kalma bir tarihi esere koltuk muamelesi yapmasına dayanamayıp vazoyu kucağına aldı. "Aziz Petrus Bazilikası'nda sergilendiği ve çalınmasın diye içine taş doldurulduğu için olabilir mi?"

Yancy, neredeyse sırtında taşıdığı vazonun içinde taş olduğunu fark etmediği için şaşırmış gibi gözüküyordu. Bu haline gülerken, telefonumun sesini duydum.

"Baba." Sesimin neşesinden, işlerin yolunda olduğunu anlayacaktı. "Çalışma odana asman için çok güzel bir tablo göndereceğim sana.."

Güldü. Çok endişeli olduğunu tahmin edebiliyordum. Bu yüzden elimden geldiği kadarıyla, her konuşmamızda onu iyi olduğuma ikna etmeye çalışıyodum.

"Harika, çalıntı tablolar koleksiyonuma ekleyeceğim." Kıkırdadım. "Silvia, benden bile sakladığı kızının tarihi eser kaçakçısı olmasına yardım ettiğimi bilse bana çok kızardı.."

Annemin adı geçince her zaman olduğu gibi durgunlaştık. "Seni çok seviyordu baba.. Emin ol, kızmazdı."

Birinin sevgisinden tereddüt etmemek böyle bir şeydi. Babam söylediğim cümlenin doğru olduğunu kalbinin en derinlerinde hissediyordu.

"Ben de onu çok seviyorum.." Sonra her zaman olduğu gibi, beni ağlatmak için o cümleyi kurdu. "Keşke ben ölseydim ve sen annesizlik nedir öğrenmeseydin.."

Bir şey demedim. Telefonu kapattık. Pavel her şey yolunda mı diye bakmaya gittiğinde, tek kaldım. Silah sesleri giderek çoğalıyor ve yaklaşıyordu.

Hiçbir şey yapmadan, herkesin birbirini yemesini bekleyecektim. Çünkü plan buydu. Tüm bu karmaşanın içinde, insanlar bir saniye bile düşünmeden birbirini öldürürken ben vurgun yapacaktım. Onun tanıdık kokusunu almasaydım.

Kendime bunun olabileceğini defalarca kez söylemiştim. Onunla karşı karşıya geleceğim onlarca an olacaktı ama bu farklıydı. Zifiri karanlıkta bile, ezbere bildiğim vücudunu görüyordum. Elinde bir silah olmadığını gördüğüm gibi.

Gözlerimi bir saniye bile ayırmadan onu izledim. En sonunda karşısındaki adam silahını ona doğrulttuğunda daha fazla karanlıkta kalamazdım. Belimdeki silaha uzandım. Sessizce onlara doğru yürüdüm. Beni fark edeceğini biliyordum.

Adamın sesini duydum. "Buraya kadar!"

Tetiği çektim. Vücudu saniyeler içinde önüme yığılıp kalırken, Harry başka bir silaha uzanmış ve onu bana doğrultmuştu bile.

Target | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin