your right now

733 43 34
                                    

lee minho

Gökyüzünde pek yıldız görünmüyordu. Yine de ufak tefek kendini belli edenler vardı. Ben de onlara bakarken hayal kurmayı seviyordum. Üstelik karşımdaki denizin hoş kokusu da bana iyi hissettiriyordu.

"Pardon."

Kalın bir sesle derin düşüncelerimden ayrılıp yattığım şezlongdan doğrularak yanımda dikilen adama baktım. Saat çoktan dört olmuştu demek ki. Kafeterya kısmında da insanlar vardı.

Otel kafeteryası her gece 4 ve 5 arasında sandviç ve içecek servisi yapıyordu. Ben pek sevmezdim ama bazıları sırf sandviç için uykusundan uyanıp geliyordu.

"Evet?"

"Siz sandviç almadınız sanırım." dedi elindeki sandviçlerden birini uzatarak.

Bir sandviçe bir adamın yüzüne baktım. Gülümsüyordu ve çok güzel bir gülümsemesi vardı. Yakışıklı olduğu inkar edilemezdi ve kıyafetlerinin üzerinden pek anlamasam da vücudunun da güzel olduğuna yemin edebilirdim.

"Ben aslında..." Hiç ama hiç yemek istemiyordum ama kaba da olmak istememiştim. "Teşekkürler." deyip elinden sandviçi aldım.

"Yanına oturabilir miyim?" diye sordu. Başımı olumlu anlamda salladığımda yanımdaki şezlonga oturdu. Hemen sandviçin streçini açıp yemeye başlamıştı. "Bu gece tüm arkadaşlarım erken yattılar."

Ona bakıp dinlediğimi belli etmek adına başımı salladım.

"Adım Chan bu arada."

"Minho." dedim gülümseyerek.

"İyiymiş." Sandvicinden büyük lokmalar almaya devam etti.

Öylece ona bakarken nasıl bu kadar iştahlı olabildiğini düşündüm. Gecenin dördünde...

"Sen neden yemiyosun?" dedi bi anda bana dönüp. Ona bakarken yakalandığım için panik olup hızla gözlerimi kaçırdım.

"Ben sonra yiyeceğim."

"Kaç yaşındasın bu arada?"

"19."

"Hmm... 20 ben de. Daha büyük duruyorsun aslında şaşırdım."

"Evet öyle söylerler genelde." Dizlerimi kendime çekip yaslandım. Bir süre yine ona baktım. Sandviçin son parçasını ağzına atmasını ve streçi buruşturup şezlongların arasındaki çöpe atmasını izledim. Sonra içeceğini tek dikişte bitirmesini...

"Çok sessiz duruyorsun." dedi en sonunda bana bakıp.

"Konuşacak bir şey yok." Nedensizce gerilmiştim.

"Senin saçların mı ıslak?" Chan birden bana doğru yaklaşıp bir elini saçıma atınca istemsizce kendimi geri çekmiştim. Güldü. "Korkma insan yemiyorum."

"Bi anda gelince irkildim sadece."

"Bi dakika. Bakayım..." Diğer elini de şortuma koyduğunda hızlıca elini itip ondan uzaklaştım.

"Napıyosun sen ya?" Biraz sesimi yükseltmiştim. Chan iki elini başının yanında havaya kaldırıp şaşkın şaşkın bana baktı.

"Bir şey mi yaptım?"

"Öyle her tanıştığın kişinin saçına, bacağına falan dokunuyor musun sen?"

"Özür dilerim ben rahatsız olacağını düşünmedim. Gerçekten çok özür dilerim."

Pekala, aslında rahatsız olmadığımı ona nasıl açıklayabilirim?

"Beni tanısan bana hiç dokunmak istemezdin."

"Böyle dokunmak deyince de... şey gibi oluyor. Dokunmak yani." dedi Chan gergince gülümserken. Hala havada olan ellerini sonunda indirdi.

"Dokunmak işte. Temas."

Bakışlarımı ondan çekip denize baktım.

"Bu kelime de aklıma başka şeyler getiriyor."

Ofladım ama elimde olmadan gülmüştüm. Sonrasında kısa bir sessizlik oldu.

"Şifreli konuşmaya çalışıyorsun ama anladım maalesef." dedi Chan sonunda ciddiyetle.

Gözlerim büyürken ona baktım. Sertce yutkundum. "Ne?"

"Ama başka biri olsa anlamazdı."

"Yanlış anlamışsındır."

"Hetero biri olsa anlamazdı mesela." Çenesini ellerine yaslayıp bana baktı.

"Saçmalama." Hemen şezlongdan kalkmaya yeltendim ama Chan kolumdan tutup tekrar oturmamı sağlamıştı.

"Hayır gitme. Yanlış mıyım?"

"Bir şey söylemedin ki?"

"Demek ki doğru söyledim."

Sabır dilercesine bir iç çektim. "Sen kafayı yemişsin."

"Hayır hayır. Bak. Bu otelde benim yaşlarımda olan herkesle tanıştım ben. Hepsiyle arkadaş oldum. Seni de gördüm. Birkaç gün önce geldin. Seninle de tanışmak istedim ama seninle arkadaş olmak istemedim. Anladın mı?"

Anladım sayılır.

Kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim. Anlamazlıktan gelecektim tabii ki.

"Hayır."

"Senden hoşlaıyorum, Minho."

"Sana inanmıyorum?"

"Minho çocuk musun neden yalan söyliyim?" dedi gülerek. Yüzümü buruşturarak bir saniye kadar yüzüne baktıktan sonra ayağa kalktım.

"Benimle böyle konuşamazsın. Evet çocuğum. 19 yaşındayım çok da yetişkin sayılmam. Lisede maruz kaldığım zorbalıkları da hesaba katarsak senin gibi birinin durduk yere gelip benden hoşlandığını söylemesi hiç gerçekçi gelmiyor. Dalga geçiyor olman çok muhtemel." dedim hızlıca. Artık her şey açığa çıkmıştı zaten. Sadece kendimi korumaya çalışıyordum.

Chan derin bir iç çektikten sonra ayağa kalkıp yanıma geldi. Ellerimi tuttu. Gözlerimi kaçırıp Chan dışında her yere baktım.

"Gerçekten dalga geçmiyorum. Dalga geçiyor gibi bir halim mi var? Seni tanımak istiyorum." dedi. O kadar yakındı ki nefesini hissetmiştim.

"Ha tanıyıp sevmezsen hoşlanman bitecek yani?" dedim ona bakıp. Gülümsedi. Çıkan gamzelerine dokunmak isteyen ellerim uyuşuyordu.

"Zorlamasan?" Elini kaldırıp yanağıma koyduğunda tereddüt ettiğini anlamıştım. İlk tepkim yüzünden bana dokunmaya korkuyor olmalıydı.

Yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdığında panikten tüm vücudum karıncalanmaya başlamıştı. Kalbim de çok hızlı atıyordu.

"Beni şimdi öpemezsin." dedim hızlıca.

"Neden?"

"Etrafta insanlar var."

"Sebebi sadece buysa öpebilirim."

Yutkundum. Parlayan gözlerine baktım. Biraz daha yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma sürttü. Gözlerimi kapattım. Dudağımı dudakları arasına aldığında nefesim kesilmişti.

Ne yapacağımı bilmiyordum çünkü ilk öpücüğümdü. İlk öpücüğümdü ve hayal edebileceğimden çok daha güzeldi. Gece vakti kumsalda aslında tanımadığım biriyle öpüşüyordum.

Bu düşünceyle bir anda ondan ayrıldım. Çok ani olduğundan Chan şaşkınlıkla bana bakmıştı. Gözlerini kırpıştırarak baktı. Gülümsedi.

"Minho senden gerçekten hoşlanıyorum."

-

your whatever // MINCHAN ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin