*4*

11 3 1
                                    

Gecenin karanlığında, sadece sokak lambasının aydınlattığı sokakta bile parlamayı başaran montu üzerime giydim. Bunun nasıl bir şaka olduğunu düşünüyordum. Gelen notla ve paketle oyalanmaktan eve geç kalmıştım. Sibel başımın etini yiyecekti. Nasıl hiç nefes almadan ya da vermeden bu kadar hızlı konuşabiliyordu anlamıyordum. Saniyede 250 kelimeye falan denk geliyor olmalıydı yoksa bu kadar şeye bu kadar zamanda söylenemezdi. 

Evin önüne geldiğimden bu sefer motoru daha dikkatli! bir şekilde park ettim. Havalar yine bir anda soğumuştu. Montun içine iyice sinerek merdivenleri çıkmaya başladım. Dairenin önüne geldiğimde, tek elimi yumruk yapıp kapıya vurmak için kaldırdığımda kapı hışımla kendiliğinden açıldı. Sibel tek eli belinde, tek kaşını da kaldırmış vaziyette bana bakıyordu. Bu hali bana evde kocalarının gelmesini bekleyen kadınları anımsatınca yarım ağız sırıttım.

"Nerede kaldın sen? arıyorum telefonu da açmıyorsun. Saat kaç oldu insan bir mesaj atar. Ben ne kadar merak ettim haberin var mı? Bu devirde hırlısı var hırsızı var sapığı var manyağı var ben nereden bileceğim başına bir şey gelmeyeceğin.... dur bir dakika!"

Tek nefesle söylediği şeyleri algılamaya çalışırken neye cevap vereceğimi, kendimi nasıl savunacağımı şaşırdım. Ben saf saf ona bakarken, o daha ayakkabılarımı bile çıkarmama izin vermeden beni omzumdan tuttuğu gibi içeri çekti.

"Bensiz alışverişi mi gittin sen ya! bu yüzden mi geç kaldın bakayım?"

Cevap bekleyen sorular sormasına rağmen cevap vermeme izin vermeden sözü tekrar kendisi devralıyordu.

"Yok yok bu mont çok güzel sen almazsın böyle şeyler nerden buldun bunu?"

"Yoksa yoldan geçenler haline acıyıp mı verdi bunu sana. Yazık dilenci sanmışlar herhalde seni. Sana dedim öyle yırtık pırtık gezme diye. Hem aslında biliyor musun..."

"Yeter! bir nefes al kızım ya. Ayakkabılarla soktun beni içeri zaten. Burayı ben silmem ona göre"

Tekrar dışarı çıkıp ayakkabılarımı çıkarttım. İleri gidip montu askılığa astım ve salona geçtim. Sibel de peşimden geliyordu. Bu akşam olanları anlattığımda tepkisi her zaman ki gibi aynıydı. 

"Bak zevki de güzelmiş, kaçırma bu çocuğu derim. Zaten daha iyisi bizi bulmaz." Kendi kendine atarlanıp odasına doğru ilerledi. 

"Yarın yine erken kalkacağım, iş beni bekler."

"Yarın cumartesi değil mi ya?"

"Evet öyle ama biz fakirler hafta sonu da çalışmak zorundayız tatlım. Tabi senin gibi doğuştan zenginler bilmez bunu."

"Zenginliğim batsın benim."

"Kızım deme öyle! bak Allah çarpar. Bulmuş da bunuyor şuna bak. Hadi kalk sen de yat Asır söyledi yarın seni bir yere götürecekmiş."

Söylene söylene yerimden kalkıp odama girdim. Uyku benim için bir numara olsa da, geceleri bu değişiyordu. Geceleri uyumak neden bu kadar zordu ki. Yine de uzun zaman sonra tatil günüm gelmişti bu yüzden erkenden yatıp uyudum. Yarın Asrınla güzelce gezip kafa dağıtacaktık. Bu seferlik erken kalkmamda da bir sakınca yoktu yani.

Sabah olduğunda bu sefer Sibel'den de erken kalkmış kahvaltı hazırlamıştım. Sibel şaşkınlıktan ağlamaya başlamasa daha hızlı bir kahvaltı faslı olurdu. Ancak ona engel olamamıştım. 

"Eee Asır nerede kalmış, ne zaman gelecek?"

"Gelir birazdan mesaj attı."

"Nereye gideceksiniz? Lunapark, sinema, internet cafe?

"Bilmiyorum tutturdu sürpriz diye söylemedi bir şey."

Sibel tam konuşacaktı ki kapı çalınca ona bakmaya gitti. "Asır gelmiş, içeri girmiyormuş seni bekliyor"

"Tamam geldim."

Gözlerim bağlanmış bir şekilde yoğun insan seslerinin olduğu bir ortama gelmiştik. Çok mutlu olacağım bir yere gideceğimizi söylemişti. Düşününce aklıma sevdiğim bir yer gelmiyordu. Bir insan mutlu olacağını düşündüğü yerleri nasıl bilmezdi? Henüz kendimi tanıyamamıştım. İnsanın kendini tanıması ne önemliydi aslında. Kendini tanıyamayan insan etrafındakileri tanıyabilir miydi?.

"Eveeet açıyorum şimdi gözünü hazır mısın?"

"Aç artık merak ettim çok sevineceğim yer neresiymiş?"

Gözüm açılınca, uzun süre kapalı kalmasından dolayı kısa bir bulanıklık yaşamıştım. Bir süre sonra, gözlerim kendine gelince gözümü açmış nerede olduğumuza bakmıştım.

"Şaka mı bu, kamera nerede?"

"Tamam dur konuşma sakın. Tabi ki şakadır. Beni getire getire buraya getirmiş olamazsın değil mi?"

"Şaka değil tabi ki. Ne güzel yer işte nesini beğenmedin?"

"Asır sen geri zekalı mısın bak soru cümlesi gibi görünüyor olabilir ama soru cümlesi değil. Sadece en yakın arkadaşımın aptallığını sindirmeye çalışıyorum."

"Hıh! seni getirende kabahat. Sana da yaranamıyoruz."

Bana trip atıp gide Asır'ın arkasından kaşlarımı çatarak bakıyordum. Gözümün önünden kaybolunca da etrafa garip bakışlar atmaya başladım. Acele acele iş yapan insanlar, zevkine gezinen gençler tam bir kalabalık ordusu! benim burada ne işim vardı ki. Buradan acilen uzaklaşıp eve gidip uyuyabilirdim ama hayır önce Asrını boğmam gerekiyordu.

Pizza *texting*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin