Bölüm 3

44 14 38
                                    

•Yazardan
-1'in devamı-
Shu'nun oturması üzerine oluşan derin sessizliği bozmak Ryu'ya düşmüştü ki; "Toparlanın, herkes işinin başına."

Mırıltıların eşliğinde boşalan odada oturan Ravn çıkmak üzere olan Chan'a döndü; "Doyoung nerede?"
"Odasına götürdük."
Kafasını salladıktan sonra Chan'ın arkasından çıkıp üst kata yöneldi.

•Ravn
Kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde yerde oturan Doyoung'u görmüştüm. Odası...zindan gibiydi. Olabildiğince soğuk ve karanlık. Işıklar kapalı, camlar açık, perdeler uçuyor. Yatağa yaslanmış bacaklarını kendine çekip öyleve otururken kalmıştı.

"Doyoung-"
Duyduğum burun çekme sesiyle duraksadım.
Gözlerini kapatmış, bir rüya olmasını diler gibiydi.
Yanaklarından yaşları süzülürken susmayı tercih etmiştim.

Yatağının yanında duran çekmecenin üzerindeki fotoğraf.. onu oradan almalıydım. Çünkü böylece devam edemezdi.
Yatağın diğer tarafına geçmemle ne yapacağımı anlamış olacak ki, monoton bir tonla; "Dokunma."
"Burada duramaz."
" Eşyalarıma iznim olmadan karışabileceğini kim söyledi Ravn? Dokunma dedim sana. Bana getir onu."
Doyoung.. onu ilk kez böyle görmek belli etmesem de canımı yakmıştı. Gözyaşlarımı tutmaya çalışırken çerçeveyi alıp ona uzattım.
Elimden hızlıca çekip aldığında sarıldı. Bu ona iyi gelmiyordu, bir şekilde bir şeyler yapmam gerekti.
"Nereye kadar devam edeceksin?"
Sorumum ardından gelen sessizlikle konuşmayacağını anladım. Tek yaptığı şey o fotoğrafı izlemekti.

 Tek yaptığı şey o fotoğrafı izlemekti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Böyle gidemezdi. Ani bir hareketle uzanıp çerçeveyi elinden çektiğimde bakışlarını bana yönlendirdi ve ayaklandı. "Bana ver."
Elimden çekiştirmeye başladığında daha sıkı tutmuştum.
"Doyoung bırak."
"Ver şunu."
Çekmesinin şiddetiyle beraber gelen sesle yapabildiğimiz tek şey yerdeki kırık cam parçalarına bakmak olmuştu.
Hayır hayır, buna sakin kalamazdı.

Bir tepki vermeden kolumdan tutup beni odadan dışarı sürüklesiğinde yapabileceğim bir şey yoktu. Dışarı çıkmamın ardından kapıyı kilitledi. Yalnız bırakmak istemiyordum, ama buna ihtiyacı vardı.
İçeriden duyduğum son sesin kırılan bir cam olduğunu anlamak beni endişelendirmemişti. Çünkü Doyoung'un kendine zarar vermeyeceğine fazlaca emindim. Siniri atmaya çalışıyordu, buna hakkı vardı.

Yanıma gelen Ryu'yu farketmemle dalgınlığıma bir an önce son verip ona döndüm.
"Ryu girme, yalnız kalmaya ihtiyacı var."
"Ravn saat 16.43 ve öğrendiğinden beri yemek yemedi, bırak yemeği, su dahi içmedi. Bir şeyler ye-"
"Sonra hallederiz, bırak şimdi.Hastaneden aradılar mı?"
"Hayır, raporun yarın çıkacağını söylediler."
"Ne yapavağımı bilmiyorum, bu süreç içinde lütfen Doyoung ile ilgilenmeme yardımcı ol."
"Böyle duracak halim yok, zaten öyle olacak."
"Teşekkürler, Jeongin nerede?"
"Görmedim, bugündür mutfaktan ayrılmıyor. Yine oradadır  sanırım."
"Anladım, sen salona geçip stajyerlerle ilgilen. Ben kna bakayım."
Kafasını sallayıp salona ilerlediğinde mutfağa indim.

İçeri girdiğimde birbirlerini bile nasıl duyduklarını anlamadığım bir sesle olan konuşmaları aniden sona ermişti.
Bu da neydi?
"Ne oldu? Neden sustunuz?"
"Hiç, hiç. Hüsamettin amca yeni aldığımız çayın iyi olmadığından bahsediyordu."
"Bu kadar sessiz bir şekilde m-"
"Uzatma Ravn."
Jeongin'in cevabı üzerine göz devirip kafa salladım, inanmak zor da olsa.

•Jeongin
Gelen soruyla Ravn'ın bizi duymadığını ankayatak binlerçe şükür ederek bir bahane uydurmam gerekti. Aklıma gelen ilk yalanla kurtulduğumuzda rahatlıkla nefes verdim.
"Durumlar nasıl?"

•Ravn
Gelen saçma soruyla alayla gülümsedim.
"Hmm, sorun çok mantıklı. Bir stajyer öldü, Doyoung odadan çıkmıyor, 10 saatten fazladır ne yemek yiyor, ne su içiyor, ne odadan çıkıyır. Bir yaşam belirtisi vermiyor. Kimse ağzını açmıyor. Hastaneden otopsi raporuna dair bir bilgi de göremiyoruz. Ne olduğuna dair en ufak bir bilgimiz ve ortada hiçbir şey yok. Mutlu mutlu eğleniyorlar oyunlar oynuyorlar falan. İyi misin sen? Sence?"
"Soruma cevap almaktansa destan dinledim, peki."
"Tamam Jeongin. Salonda bekliyorum, çok bekleme."
Cevabını beklemeden mutfaktan çıktığımda salona geçtim.

//22.17//

•Ryujin
Saatlerdir Doyoung'u beklemeye daha fazla dayanamazdım. Yemek götirmek için odasına çıkmıştım. Kapıyı açmayacağını bildiğimden yanımda getirdiğim anahtarla kapıyı açıp araladım.
İçeri girdiğimde kapıyı kapatıp ona döndüm.
Ellerinin kan içinde olmasını görmemle elimdekiliri hızla bir kenara bırakıp yanına oturdum.
"Sen.. ellerin?"
Tabii ki cevap vermemişti.
"16 saati geçti, hiçbir şey yemedin. Lütfen yapma böyle."
Tepsiyi alıp önüne getirdiğimde en ufak bir tepki bile yoktu. Sabahtan beri tek yaptığı şeye devam ediyordu. Sadece..sadece ağlıyordu. Gözlerinin altı morarmış, gözleri şişmiş ve suratı kıpkırmızı. İlk kez böyle görmüştüm onu. Ona bakmaya daha fazla tahammül edemeyip tepsiyi orada bıraktım ve odadan çıktım, gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için başımı yukarı kaldırdım ve burnumu çekip herkesin yanına salona girdim. Hepsinin yüzünde farklı duygular vardı, tek eksik olan şey mutluluktu. Sahi, kim mutlu olabilirdi ki şu an? Ben içeride göz gezdirirken içeri Jeongin girdi ve..

-----------

mrb, 661 nerenize yetmiyor? hadi bb.

Who is the secret killer among us?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin