8. Bölüm

103 13 0
                                    

 Uyuşmuş olan ayağımı diğerine destekleyerek hocayı dinlemeye devam ettim. Açılan sınıf kapısının ardından kır saçlı bir adam beliriverdi.

"Dersinizi böldüm çocuklar ama önemli bir duyurum var. Milli eğitim bakanlığından geliyorum okullar arası düzenlenen şiir yarışmasının önemini anlatmak istiyorum. Ödüllü olan bu yarışmanın konusunu siz belirleyeceksiniz. Herkesin bu şiiri yazarken içini dökmesini bekliyoruz özgün bir çalışma olsun. Tahmin ettiğiniz üzere bir yerlerden baktığınız durumunda ceza alırsınız. Çoğu kişinin katılması umuduyla sizlere iyi dersler çocuklar" söylediklerini bitirdikten sonra hızlıca sınıftan çıktı.

"Duydunuz çocuklar eğer katılmak isterseniz isminizi bana yazdırabilirsiniz."

"Düşünüyor musun?"

"Olabilir aslında sen"

"Belki"

Aradan geçen dakikalar, asırlar gibi gelip uykumu getirmeye başlamıştı bile. Çoktan uyumuş olan zihnimi aydınlatmaya çabalarken şarkı sözleri mırıldanmaya başladım durduk yere.

"Aynaya bakmam, kendimi bilmem, hayat acıtınca dünyayı sevmem, ne yazık ki tek tabanca, serseri doğdum serseri ölcem..."sessizce mırıldanırken aniden duraksadım. Omzumun üzerinden sol tarafa doğru çevirdim kafamı.

"Anlatma vakti"

"Neyi"

"Ciddi misin sen?" diyerek gözleri mi devirdim.

"Okulda olmaz"

"Dershane?"

"Kesinlikle daha iyi"

"Yarını merakla bekliyorum"

.......

'Ruhumun zincirlerinin kırıldığı yer'

Sümbül ve kivi kokusunun karışımı gibi kokan dükkânın içine milyonkezinci bakışım olsa da gözlerimi ilk günkü gibi alamıyorum hiçbir metre karesinden.

Huzur bulmak için harika bir yer burası. Her bir noktada eski eşyalarla dekor edilmiş, sol taraftaki kocaman iki tane kitaplıktan oluşan, yıllardır aynı kokuya sahip küçük bir dükkân burası...

Kitaplığa doğru ilerleyip ellerimi üçüncü rafta ki kitaplarda gezdirdim.

"hep mi aynı kokar?"dedim şaşkınca. Adeta kitaplara bile sinen bu koku her nefes alışımda vücut hücrelerimin yenilendirdiğini hissettiriyordu bedenime.

Dükkân yine her zaman ki gibi sessizlikten ibaretti sadece ta ki çaprazımdaki gıcırdayan kapının sesi yayılana kadar. Gelen kişiye baktığım da değneğiyle zorla içeri gelmeye çalışan remzi dedemle karşılaştım.

"Hoş geldin fındık"

"Tanıştığımızdan beri bana fındık diyorsun ama" dedim şakadan kızarcasına.

"Çünkü fındığı severim" dedi öksürürken.

"Gelirken bak sana ne aldım" dedim elimdeki bir poşet fındığı gösterirken.

"Düşünmen yeter kızım"

"Bunu boş ver de sen hala tekerlikli sandalye neden almadın dede?"

"Böyle de idare ederim be kızım, görmüyor musun dükkânın halini? Ne gelen var ne giden."

"Babam kaç kere dedi satalım burayı, koskocaman dükkan sonuçta. Alırsın bir ev, para bile artar."

"İşte o dediğin olmaz fındık. Her geçen saniye daha da yaşlanıyorum görüyorsun. Sümbülümden sonra burasını da kaybedersem...

Her yerinde gençlik anılarımla kaplı bu dükkân, beraber açtık, beraber döşedik biz burayı. Keşke sende görseydin onu, o kadar severdin ki bende çok sevdim ve seviyorum da ama bugün gidemedim yanına ölüm yıl dönümü olmasına rağmen gidemedim sümbülümün yanına...

İnanıyorum ki görüyordur benim halimi cennetinin penceresinden.

Affeder mezarında dertleşemediğim için, o kıyamaz bana" dedi tebessümle.

İste remzi dedem, çok yaşlı değildi ama tek bacağıyla hayata tutunmaya çalışıyordu. Anılarıyla can vermeye razıydı bu dükkân da. Hayatımda inandığım tek aşktı bu bence. Diğerlerinin aşkı sadece sahteydi bunu görünce gözümde.

Babamın sayesinde tanıştığım remzi dedemi kimseyle paylaşamam ben. Remzi dedemle beni tanıştırdığı için birçok kez babama teşekkür borçluyum aslında. Her işi düştüğünde zeytin burnuna giderken peşine takılıp remzi dedenin dükkânın da babamı beklediğim zamanları bana yaşattığı için, kalbimin hep bir yerinde minnet duygusu bulunduran babam sana da teşekkür ederim.

*(20 Ocak 2014)

.....

Bugün okula gitmeyip 4.30 da direk dershaneye geçtim. Ara tatil yaklaştığı için derslerin geneli bitti. Bu da benim okula gitmemem için güzel bir bahane doğrusu.

"Bugün neden okula gelmedin"

"Yorgundum hem dersler de bitti"

"Şiir yarışmasına katılacağını düşünmüştüm bugün hocalar isimleri topladı bile kaçırdın"

"Diyemem çünkü ben ikimizin de ismini yazdım"

"İşte benim arkadaşım"

"Oturabilirsiniz" hocanın imalı lafını sınıfta ki hiçbir öğrenci takmamıştı bile.

"Gençler haftaya deneme sınavı var sınıflarınız bu puanlara göre baştan karıştırılacak. Yüksek puanlı öğrencilerin bu sınıfta kaldığını biliyorsunuz. Sınıfınızı değiştirmemeye çalışın."

"Yine mi şu lanet sınav" dedim gözlerimi devirerek.

"Hayır, yani neden sınıfları karıştırıyorsunuz ki ?"burcuyla isyan bayraklarını çekmiş vaziyetteydik. Doğru düzgün çalışmadığımızdan dolayı 503 nolu sınıfa postalanmayız umarım.

Zilin çalmasının ardından kantine doğru ilerledik. Karnımız aç olduğu için iki tost sipariş edip olmasını beklemeye başladık.

Tostlarımızı da alıp her zaman ki yerimiz olan çatı katı merdivenlerine yayılarak oturduk.

"Ee burcu sen en son bana bir şey anlatacaktın?"

"O konu."

"Tam emin değilim ama duyduklarıma göre"

"Ne duydun burcu artık gerçekten meraktan öte sinirlenmeye başladım. Beni de ilgilendiriyorsa anlat işte."

"Gruba hoş geldin..."

"Ne?"



Mayın TarlasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin