4. Bölüm

290 17 0
                                    

Beğenmeniz dileğiyle...

"Geliyor"

"Evet, geliyor..."

Düz, karanlık, bir o kadar da kalabalık yolda ilerliyordum. O kadar kalabalık yolda sadece ortada benim yürümem çok tuhaftı. İnsanların bana bakmaları, bazılarının kulaktan kulağa konuşmaları, sinirli ya da hayran bakışlar...

"Bizde seni bekliyorduk yeni"

Önümdeki kişiye baktım ama suratı giydiği kapüşonlu hırkasının şapkasını örttüğü için görünmüyordu. Benden uzundu o yüzden kafamı kaldırmam gerekiyordu suratına bakmam için.

"Yeni derken?"

"Yakında öğrenirsin, aramıza hoş geldin yeni ama dikkat et de harcanma aralarda, biliyorsun bundan sonra çevren düşman kaynıyor"

"Benim çevrem zaten düşman kaynıyor..."

Sadece sırıttı ve yolumdan çekildi.

İçime bir kuşku düşmüştü hadi onu siktir et, ben nereye düşmüştüm...

İlerledim, ilerledim sonra birden arkamı döndüğümde benle birlikte yürüyen üç kişiyi daha fark ettim. İki erkek bir kız...

Kız tebessüm ederek bana bakarken diğer iki erkek duruşlarını hiç bozmuyorlardı sadece gözlerini bile kırpmadan bana bakmaya devam ediyorlardı. Önüme dönüp adım atmamla çığlık atmam bir oldu çünkü önümde kocaman bir çukur olduğunu sadece içine girdikten sonra anlamıştım...

Çukurda yankılanan sesler, cümleler, isimler...

Sadece anladığım 'Girip de çıkamayacağın çukura hoş geldin.'

Sıçrayarak yataktan kalktım. Yine her zaman ki gibi rüya görmüştüm ama bu aralar iyice sıklaşmıştı. Bide terslik gibi gördüğüm rüyalar illaki normal hayatımda ki bir yerlerle bağlantılı oluyordu. Rüyalarla ilgili teoriler çok okumuştum. Uyuduktan sonra ruhun ikinci boyutta dolandığı orda yaşadıkları sana rüya isimi ile göründüğü. Ya da gördüğün rüyalar gerçek hayatla gerçekten bir bağlantısı olduğu filan ve kaç kere rüya gördüysem birçoğunu ya ben yaşıyorum, ya arkadaşlarım, ya da gördüğüm rüyanın ana konusuyla ilgili birkaç olay oluyordu...

Bu sefer ne olacaktı ya da benim kuruntum mu?

Telefon saatime baktığımda okul saatimin geldiğini gördüm bugünlük anneme bir tolerans tanıyabilirdim.

Yüksek bel bilekte siyah dar paçamı giydim. Üstüne krem ince kısa kol badi mi giyip pantolonun içine soktum. Hafif yağmur çizil dediğini görünce yarım deri ceketimi de giydim.

Saçlarımı açık bırakıp şapkamı taktım. Çantamı da alıp kapıya doğru ilerledim. Siyah botlarımı da giyip evden çıktım.

Yolda yürürken yağmur iyice hızlanmıştı. Yağmuru seviyordum.

Günahlarından temizlenir gibi ıslan beden, bereketlenir gibi ıslan...

Yorgun bedenini dinlendirir gibi.

Şapkamı da çıkardım ki saçlarımda arınsın günahlarından.

İlerlemedim, ilerleyemedim. Herkes koşuştururken, bereketten kaçarken, ben kıpırdamadım. Sadece yüzümü semaya kaldırdım. Gözlerimi kapatıp damlaların yüzümden boynuma doğru ilerleyişine odaklandım. Damlaların ilerleyişi içinde farklı hisler uyandırmıştı bile. Sıcak bedenimden soğuk damlaların geçiş noktaları... Boynumdan sonra göğüslerime ilerleyişleri, yani yağmur, damlalarıyla hapsetmişti beni. Her noktamı işgal etmişti bile üç dört dakikada.

Mayın TarlasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin