keeps me from what i need, thats you

173 31 9
                                    

16 yaşındayken hayatımda ilk kez sarhoş olmuştum. Seninle henüz birlikte olmadığım o günlere bile muhtaç hissediyorum. Geri dönüp yeniden başlama şansım olsaydı sana aşık olduğumu yeni yeni fark etmeye başladığım o günlere dönmek isterdim.

Jisung ve Minho ile birlikte bir markete girdiğimizde, ilk defa öyle bir şey yapacak olduğum için mi yoksa deli gibi çalışan klimanın soğuğu yüzünden mi titredim bilmiyorum.

Minho raftan tarçınlı bir After Schock likörü alıp kapüşonlu ceketinin içine yarım yamalak sokuştururken tuvalete gitti. O çıkışta biplememesi için şişenin üzerindeki etiketi sökerken biz ilgiliymiş gibi raflara bakınıyorduk. Jisung için bu alışılmış bir şeydi, yani korktuğunu hiç sanmıyorum ama ben nefes almıyordum bile.

Olabildiğince doğal davranmaya çalışarak yandaki bölmeye giren anne ve küçük kızını da görmezden geldim, doğruca kapıdan dışarı çıktık.

Jisung'un evine vardığımızda annesinin bir randevuda olduğunu ve geç geleceğini öğrenmiştik. Şişeyi alıp çatıya tırmandık. Tarçınlı içkinin dibinde küçük kristaller vardı ve ilk yudumumu aldığımda sanki ağzımda tatlı bir ateş yanmış gibi hissettim. İlk defa içki içtiğimi belli etmemek için epey uğraşmam gerekti.

Sen içtiysen ben de içebilirdim, ne kadar zor olabilirdi ki? İçimde her an bir yerlerden çıkacakmışsın gibi bir gerginlik vardı. Biraz sonra gülmeye başladım, korkamayacak kadar gevşemiştim.

Başımızın üzerinden geçen uçakları izleyebilmek için sırt üstü uzandık ve hatta uçaklar hakkında bir şarkı yazdık. Jisung'un bu konuda ne kadar iyi olduğunu fark ettiğimde şaşırmıştım ama Minho zaten bunu biliyor gibiydi, o sadece gülümseyerek Jisung'u dinliyordu.

Şimdi ne kadar uğraşırsam uğraşayım şarkının sözlerini hatırlamıyorum. Bir tek Jisung'un tarçınlı kristallere benzeyen tatlı ve ateşli sesini anımsıyorum. Bence gerçekten iyi bir şarkıcı olabilirdi, gerçi şu an neler yapıyor bilmiyorum.

Sonrası flu. Çatıdan indiğimizde diğer ikisi trambolinde zıplamak için arka bahçeye geçmiştiler. Ben ön bahçede hamakta sallanıyordum.

Şu anda da bir hamakta sallanıyorum. Yıldızlar etrafımda aynı o zamanki gibi uçuşuyorlar ama ben henüz hiç içmedim.

Başlarda içmek kaçış yolum gibiydi, Chan.

Senin nefret ettiğin aklıma geldiğinde daha çok içiyordum, çünkü ben de ölmenden nefret etmiştim.

Gerçek şu ki, içmek acılarımı dindirmiyordu. Çektiğim acıyı unutturuyordu belki ama ben arkadaşlarımdan öğrendim hatırlamadığım o anlarda ne kadar acı çektiğimi.

Lisenin başlarındaki bir yaz tatilinde, bizimle yaşadığın kısa dönemde oldu ne olduysa. Eve geç geldiğin günler, benim yanıma gelirdin. Hyunjin kolayca uyandığı için onu rahatsız etmemeyi bahane ediyordun ama sonra, kendini kötü hissettiğin gecelerde de yanı başımdaydın.

O hamakta sallanırken, geceleri sen gelinceye kadar uyanık kalışımı düşünüyordum. Alt kolidorda ayaklarının ucunda yürüyüşünü, kapının kapandığını duymam bile yeterliydi bana. Odama gelmediğinde de en azından güvende olduğunu bilerek huzurla uyurdum.

Yanıma geldiğin zamanlarda kapıyı aralayıp "Uyanık mısın?" diye fısıldardın. Bu fısıltıyla kalbim öyle hızlanırdı ki cevap vermesem de kalbimin sesini duyup anlayabilirdin.

Uyanık olduğumu söylediğim gibi içeri girip yatağıma uzanırdın. Nefesin acı - tatlı bir şeyler kokardı, alkoldü herhalde. Sana dönüp dar yatakta yüzünü görebilmek için kafamı iyice kaldırdığım zaman yüzüne yavaş yavaş bir gülümseme yayılırdı. Fısır fısır konuşurken birden gülmeye başlar, kelimeleri ağzında yuvarlardın fark etmeden.

river, chanlix ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin