KİTAP KOKUSU

165 108 49
                                    

   Okuldan erken çıkıp, Canan ablayı görmeye gittik Cemre'yle. Allahım! Ne kadar değişmiş. Zaten güzeldi. Cemre'nin ve benim idolümüz o. Bir kere siyah beline kadar uzanan saçları, koyu mavili gözleri, bir de moda dergilerinden çıkmış gibi kendine has giyim tarzı onu, güzel yapan özelliklerinin yarısı bile değil. Cemre ile birbirlerine pek benzemezler Cemre daha açık mavi gözlere ve koyu kahverengi saçlara sahip, daha sade bir giyim tarzı var. İkisi de çok güzel. Gül teyze rahmetli eşi Adnan amcaya benzetiyor onları.

"Canan abla seni gördüğüme çok mutlu oldum, artık seni bir yere bırakmaya niyetimiz yok. Akşam tekrar uğrarım," dedim.

"Tabi Gece'ciğim akşam pijama partisi yapacağız ve siz bana yokluğumda neler olup bittiğini anlatacaksınız" diyerek güldü.

"Ne yazık ki ikimizin hayatı da  o kadar sıradan ki beklediğin gibi birşey anlatamayacağız sana" dedi Cemre.

"Hayatımızı renklendiren tek şey kitaplarımız ve bende şimdi onların yanına gidiyorum, " diyerek destekledim arkadaşımı.
Uzunca sarılıp, vedalaştık ve staj yapmakta olduğum Sahaflar Çarşısı'na doğru yola koyuldum.
                   **********
   

     Buraya bayılıyorum! Her geldiğimde değişik duygulara kapılmış buluyorum kendimi... Daha avludayken kitap kokusu yayılıyor burnuma sanki... Avluda dolaşan kediler, telaşlı bir şekilde kitap arayan çoğunluğu öğrencilerden oluşan insanlar... İyi ki Levent abinin dükkanında staj yapıyorum demekten kendimi alıkoyamıyorum. Uzunca bir süre kitapları tek tek düzenledim. Sonra gözüme ilişen kitabı alıp gözden geçirmeye başladım.

"Güzel bir kitap seçmişsin, bana da yardımcı olabilir misin?" dedi boğuk, pürüzlü bir ses... Arkamı döndüğümde benden birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim bir adam, koyu kahverengi gözlerini bana dikmiş, yanıbaşımda dikiliyordu.

"Nasıl yardımcı olabilirim? Ne tür bir kitap arıyorsunuz?" diyerek ayaklandım. Elimdeki kitabı çoktan raflardan birine bırakmıştım.

"Aslında... Ne aradığımı bende bilmiyorum. Aradığım şeyi bu dükkanda bulabileceğimi umuyorum" dedi. O an gülerek bir şeyler daha mırıldandı ama duyamadım. Bakışlarında alaycı bir tavır mı vardı? Yoksa gerçekten kararsız bir adam mıydı? Bilmiyorum... Ama garip bir tavrı olduğu kesin! Neyse sinirlenmeyeceğim!

"Ne aradığınıza karar verdiğinizde gelirsiniz o halde. Dükkanı kapatmamız gerekiyor da " diyiverdim.

"Geleceğim!" diyerek dükkandan çıktı.

Gözlerim istemsizce onu takip etti. Kapıda durdu, kabanının iç cebinden ufak bir not defteri ve kalem çıkarıp, birşeyler yazmaya başladı. Yazma işlemini bitirince yeniden dükkana girdi, raflara yönelip elindeki notu bir kitabın içine bırakıp, dükkandan çıktı ve hızlı adımlarla gözden kayboldu.
Olduğum yerde bir süre öylece kaldım. Kitabın arasına ne koydu acaba? Hemen o rafa yöneldim. O kadar şaşkındım ki, elindeki kitabın adını bile görmedim. Kitapların hepsini teker teker karıştırdım ki... Notu buldum! Hem de o geldiğinde elimde olan kitabın arasında!
      
                       A
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi:
Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..."
                Oğuz Atay/ Tutunamayanlar

Notu elimden bıraktım. Merakıma yenik düşerek okuduğum için kendime kızdım. Bırak öylece kalsın! Ne diye okudun ki! Aslında bu güzel alıntı normal şartlarda hoşuma giderdi çünkü; Oğuz Atay en sevdiğim roman yazarlarından biri. Ama... Böyle tuhaf bir adam tarafından bana bırakılması hiç hoşuma gitmemişti. Ah Olric söylesene nerden çıktı şimdi bu?
Levent abi geldi.

"Gece, hadi kızım dükkanı kapatalım sen de eve geç kalma dükkanı ben kapatırım" dedi.

"Tamam Levent abi, sormama gerek yok ama tavla turnuvası nasıl geçti?" Soracağım asıl şey bu değildi tabi! Şu an değil başka bir zaman soracağım o adamı, tanıyıp tanımadığını. Adamın adını bilmesem de bu kadar tuhaf bir adamı anlatınca tanımamasına imkan yok.

"Tabi ki de ben kazandım."

"Tebrikler Levent abi! Bunu kutlamalıyız. Yarın sana sevdiğin o çikolatalı pastadan yapıp getireceğim "

"O zaman bu da senin ödülün, al bakalım" diyerek bir kitap uzattı. Kitap günün konusu Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı... Nasıl tesadüf ama !
Neden bu kadar etkilendim bilmiyorum. Alt tarafı küçük bir not beni neden alt üst ediyor? Yine Oğuz Atay'dan bir alıntı döküldü dudaklarımın arasından; "Neden olaylar benim üzerimde silinmez etkiler bırakıyor?" Belki de kızıyorum o adama! Kızları tavlamaya çalışırken güzelim edebiyatımızın yazarlarını bu denli duygulara alet edebildiği için yada benimle alay ediyor olabilme ihtimali yüzünden. Aman! Şeytan görsün yüzünü! Bir daha ne zaman göreceğim sanki. Yine geleceğim dedi ama ne malum geleceği? Gelir mi?
                 
                        *******
    Bugün olanları Cemre'ye anlatmak için sabırsızlanıyordum. Levent abiye söz verdiğim pastayı hazırlayıp, Gül teyzelere gittim. Canan ablayla Cemre odalarındaydı içeri girdim pijamalarını giymiş, hararetli bir şekilde konuşuyorlardı.
  "Pijama partisi başlamış anlaşılan beni bekleseydiniz ya!" diye sitem ettim.
"Aslında bekleyecektik ama annemden duyduğumuz haber öylesine ilginçti ki. Konuşmadan edemedik." dedi Cemre
O sırada Canan abla pembeleşmişti.
"Neymiş o haber?" dedim. Demez olsaydım az sonra Canan abla gibi rengimin alı al moru mor olacağını bilsem der miydim hiç!
"Mine teyzeler İstanbul'a geliyorlarmış hem de bu defa kesin dönüş" demez mi Cemre.
Ağzımdan çıkan tuhaf sesler üzerine yutkundum.. "Hepsi mi dönüyorlar?
"Alemsin yani! Tabi ki ailecek dönüyorlar" dedi Cemre gülerek. Bu sırada Canan abla konuşmamaya yeminli bir keşiş gibi öylece dinliyordu.

  Mine ablalar bizim mahallenin diğer sakinleriydi. Uzun bir süre önce İsviçre'ye taşınmış orada yaşıyorlardı, tatillerde ara sıra Türkiye'ye geliyorlardı.  Bu Mine ablalar kelimesindeki "ların" içinde eşi Haluk amca, Metin abi ve Mert var. Mert!

        

Toz Bulutu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin