Galata koprüsünün dibinde arkamda ki ağaca yaslanmış bir yandan 10 tl'lik şaraplarımızı yudumlayıp mest olan, meşk yapan arkadaşlarımı, bir yandan da kulenin önünde klarnet ve gitarlarıyla bize balkan muzikleri ziyafeti veren arkadaşlarımızı izliyorum.
Bugün hayatımın en ilginç gününü yaşıyorum sanırım.
Emrenin atolye'de oturmuş kitap okurken Apo; "kaanka gel bak sana ne göstericem" diye atolyeye giriş yapti. Elinde ki küçük bi posette ki birsürü küçücük siyah tohumlari bana gösterdi. "Kaanka bunlar hindistandan toplanmış, kafası çok güzel" falan diye birşeyler anlattı. E Hindistandan toplandığına göre vardır bir şifası diye fikirler döndü kafamda, hem doğa ne kadar kötü bir şey gösterebilirdi ki? Tohumlardan alip 4 tanesini yedim. Ilk 1 saat bir hazımsızlık, bir yorgunluk çöktü üstüme, atolye de çocuklar beni galata'ya götürmeye çalışırken bile "ya gitmesek mi, otursak mı" diye mızmızlandığımı hatırlıyorum. Ki ben çimlerde uzanıp müzik ziyafeti yapmayı, koltukta kıvrılıp sohbet etmeye tercih edicek bir insan değilim. Galataya geldik, ben bir yandan midemde ki ağrılardan korksamda, birazcık gevşemek için şarap yudumlamaya başladım, oturmuş resmen soğuk terler dökücek kadar yorgun hissediyordum. Bir anda kendimi insanlarla muhabbet edip gülüşüp bir yandanda müziğe ritim tutarken bulduk kendimi. Böyle bir anda çevrenle bütün iletişimi kesip sadece içeriye yönlenirsin ya, aynen öyle bir andı. Çevre mi gözlemlemeye başladım yavaşça. Renkler daha parlak gözüküyor, insanların suratlarında inanilmaz bir parlaklık görüyorum, ama böyle beyaz göz alan parlaklıktan bahsetmiyorum.
"Saflık" kelimesini burada kullanabilirim sanırım.
Bunu anlamların görsel'ime taşışı olarak yorumlayabiliyorum, çünkü gördüğüm her insanın suratında o muhteşem parlaklığı hissedebiliyorum.
Burada ne oluyor sorusuna ," uzayda bir gezegene bırakılmış, bir kaç canlı bedenlerini ve agızlarını oynatıyor " diye çok yabancılaşmış bir gözlem yaptığımı fark ettim.
Kafamın çok hızlı çalıştığını ve gördüğüm algıladığım herşeye inanılmaz "anlamlar" kattığımı izledim. Çevremle iletişime geri döndüm, hayatın 10 dakika önce ki gibi akmadığını kulaklarımın yanından geçen o "soft" rüzgarları fark edişimden anlayabiliyordum.
Yazılarımda şiirsel dil kullanmak hiç hoş değildi aslında, ama bu haldeyken gördüklerimi yazdıkça kendiliğinden, masalsı kelimeler dökülüyor elimden. Her kelime arkasında benim görmediğim ama yasandığından emin oldum durumların anlamlarını hissettiriyor. Bu hal her saniye yeni bir şey öğretiyor bana, ilginç bir şekilde bu hal üzerimden hiç gitmeyecek gibi bir his var üzerimde. Artık bir çok şeyin neler ifade ettiğini, neden çevremde olduğunu öğrendim. Ve bir daha unutmayacağım. Şimdi defteri bırakmazsam uzun süre daha bırakamayacak gibi hissediyorum.
Dün hayatımın en "beyaz" günüydü diyebilirim. Beyaz güzel oldu evet. Herşey o kadar mükemmeldi ki, gülen suratlar, o an yaratılan müzikler, yaracılığı yaratıcılık katan ortamlar, ahenk, keyifli sohbetler, romantik seks, aşk, özlem, güven herşeyin mükemmel olduğu bir gündü dün. Uyandığımda artık renklerin daha parlak olmadığını fark ettim. Ama herşey yerli yerinde, ahenk hiçte bozulmamış. Sanırım dün çok şey değisti hayatımda.
Doğa'nın öğretme gücüne hayran olmaktan başka bir şey yapamıyorum.
Küçücük bir tohumun içinden koskocaman bir ağacın nasıl çıkabildiğine şaşırmıyorum artık.
![](https://img.wattpad.com/cover/32713815-288-k772321.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psychedelic Dünya
Non-FictionYaşamımı sürdüğüm bu dünyanın benim gözümden ne kadar Psychedelic gözüktüğünü göstermektir niyeti bu kitabın. Otostop yolculuklarımda seyir defteri, Yorgun gecelerimde dert ortağı, Ve polis aramalarında "zula" olarak kullandığım defterimden.