🎶 Yasir Miy - Bile Bile
🎶 Evgeny Grinko - Faulkner's Sleep (D-Moll)
🎶 Sufjan Stevens - Death with Dignity.
Ezberi yaralarda kalan tüm insanların zihinsel yorgunluğu tartışılmaz. Zira kan gölünün etrafı kırmızıya boyamadığı bir savaşta yenilmek ya da yenmek hiçbir şey ifade etmez. Her bir savaşçı, yaralıdır nihayetinde. Kazananların yaraları kabuksuzdur. Kabuksuz her yara, ruhta derin bir sancıdır. Ve kabuğu koparılmayan bir yara, hiçbir zaman tam anlamıyla iyileşemez. Bir ruhun duyularına iletilen dipsiz sızılar ve çığlıklar, kaybedilen bir zaferin cinayetidir özünde.
Bazen kendi hükümdarlığınızda bile engel olamayacağınız olaylar gerçekleşir. Ölmek, umut etmek, hissetmek, sevmek... Bunlar sizin iradeniz dışında meydana gelir. Ve siz, ne yaparsanız yapın önüne geçemezsiniz. Bazen kendi kurduğunuz düzende bile akışına bırakmak zorundasınızdır. Çünkü akış, size söz hakkı tanımaz.
Annemin odasından çıktık ve yavaş adımlarla otoparka doğru ilerlemeye başladık. Annemin bordo renkli, gösterişli arabasını gördüğümde otoparkın sonuna doğru yürüyüp ön koltuğa yerleştim. O sırada arabayı çalıştıran annemle Yuva'dan çıktık. Onun verdiği derin nefes, sessizliğimize karıştığında sessizliğimizin saniyeler içerisinde kaybolacağını biliyordum.
"Bugün görev yapmaya gidecek misin?" diye sorduğunda bakışlarımı yoldan alıp bedenimi anneme doğru çevirdim. Sıkıntılı bir nefes verdi, hiçbir zaman değişmeyen cevabımı biliyordu fakat değişmesini istiyordu. "Bugün belirli bir görev yok," diye mırıldandım ve beklemeden ekledim: "Lider, beni ofise çağırdı; yeniden telekonferans yapacağız galiba."
"Gazel," dedi annem, nadiren adımı dillendirdiği sesi baskındı. "Görev saatlerinin ne kadar geç olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye devam etti, onu başımla onayladım fakat umursamaz bir onaylamaydı bu. "Her an başına bir şey gelebilir!"
Annem, bir yandan söylenip bir yandan da arabanın ısısını ayarlamaya çalışırken onu titreten soğuğun beni üşütmediğinin farkındaydım. "Kendimi savunmak için yeterliyim." dedim, sesim itiraz kabul etmiyordu. "Bunu anlaman için kendimi savunmam gereken durumlarda bulunmalı ya da her şeyi çığırından mı çıkarmalıyım?" Annemin dudaklarından onaylamaz mırıltılar döküldü.
"Yalnızca senin için endişeleniyorum bebeğim," diye sürdüreceği sırada beyaz binanın önüne varmıştık. "Görüşürüz." dedim, arabadan inmeden hemen önce. Fakat biliyordum ki, bu ay yüz yüze gerçekleştirebileceğimiz son görüşmeydi bu. "Görüşürüz bebeğim."
Anneme son bir kez daha bakıp arabanın kapısını açtım ve soğuk havayı vücudumun her yanına davet ettim. Annem son olarak; "Kapüşonunu kapat!" diye seslenerek beyaz binanın önünden uzaklaştı.
Ayaklarımı bastığım kaldırım, ağaçları savuran rüzgar, tenimde gezinen yağmur bir şehrin hikayesi, kasvetin içine doğan onlarca çocuğun masalıydı. Anlatıcı yorgundu; ses telleri yıpranmış, gözleri titrekti. Dinleyici ise sağırdı; duymuyordu. Bir masal anlatıldığını biliyor fakat anlayamıyordu. Ve hiç kimse dinleyemiyorken anlatmak, anlamak kadar zordu.
Yirmi katlı, siyah binanın girişindeki x-ray cihazından geçtim. Her yanı fevkalade bir manzarayla bezenmiş bu şirketi seviyordum. Asansörün on dokuzuncu katına basarken aynadan kendimi izliyordum. Belime kadar gelen saçlarım, üzerimdeki kıyafetlerim gibi ıslaktı.
Benim aksime bu şirketin tüm çalışanları, düzenli ve tertipliydi. Asansör ineceğim kata geldiğinde omuzlarımı dikleştirerek adımlamaya başladım. Fazlasına ihtiyacım yoktu, göründüğüm hiçbir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KABUSUN FİNALİ
Teen Fiction"Yaralarını kanatmama izin verir misin?" "Yeterince kanamadan kabuk bağlamaz değil mi?" "Bağlamaz..." "İyileştirecek misin beni?" "İliklerine kadar..." . O an, gözlerimin önünde kendi çocukluğunun intiharını sağladı. Çocukluğunu, kelimeleri arasında...