Mustafa sonunda Italya sınırlarına gelmişti. Adımını İtalya yakınlarına attığı anda bütün devletler ondan korkmaya başladı. Babası kadar güçlü bir padisah olduğu dedikolarla herkese yayılıyordu. Butun devletler İtalya yakınlarından uzaklaşıyor kimse İtalyaya yardım etmiyordu. Istanbul'a olan olay İtalya da olacağını düşünüyorlardı.
Mustafa da gücünü bütün dünyaya göstermek istiyordu. Italyayi fethetmeden geri dönmeyecekti. Şuana kadar her şey planladığı gibi gidiyordu. Tek bir devlet bile Italyaya yardım etmeyecekti. Mustafanin adını duyan korkuyordu. Fatihin oğlu Fatih gibi güçlü zeki gibi dedikodular her yana yayılmıştı. Fatih nasıl İstanbulu aldıysa şimdi de oğlu İtalyayi almaya geldi diye konuşuluyordu. İtalya bile korkmaya başladı. İtalya kralı Mustafaya baris için bir cok teklif yapmıştı ama Mustafa bütün teklifleri reddetti. Onun tek amaci bu devleti kendi devletine katmakti. Ve bu devleti alacaktı.
Italya sınırlarına geldiğinde uzaktan atiyla İtalya ya baktı. Iste sonunda gelmişti bu topraklara ayak basmış. Derin bir nefes çekti içine. Bu devletin kokusunu icine çektiği gibi de alacaktı. Tek bir şüphesi bile yoktu. Arkasına döndü.
"Iste bu devleti kendi devletimize almaya geldik. Atam İstanbulu nasıl aldıysa biz de bu ülkeyi alacağız. Şüpheniz bile olmasın. "
Mustafa çadırında akşam yemeğini yiyordu. Bir muhafız izin isteyip içeri girdi.
"Padişahım prenses sizi görmek ister. "
Eliyle gelmesini işaret etti. Kendi yemeğini bitirmiş üzüm yiyordu. Prenses onun için önemsiz bir detaydı. Buraya babasını gelip teslim olmasını daha çok isterdi.
Içeriye üzerinde siyah bir pelerin olan iki kişi girdi. Mustafa hiç istifini bozmadı. Prenses yüzünü açtı. Yanında ki de hizmetlisi olmalıydı.
Prenses, padişahın bu hâline sinirlenmeden edemedi. Ama şuan bunu düşünecek zaman değildi. Biran önce gelecek olan savaşı engellemeliydi.
"Afiye olsun Sultan. Karşınız da bir prenses duruyor lütfen biraz saygılı davranın. Söylediklerimi aynen çevir. "
Mustafa yüzünü prensese döndü. Yanında ki hizmetli konuşacakken ona eliyle susmasını emretti. Bu ne cesur bir kadın diye düşündü. Ne cesaretle bir padişah karşısına çıkmaya çalışıyor hemde savaş ilan edilmişken.
"Çevirmesine gerek yok prenses dilinizi biliyorum. "
Babası Fatih Sultan Mehmet sayesinde Italyanca' yı öğrenmişti.
Prenses şaşkınca Mustafaya bakıyordu.
"Bu ülke artık size ait değildir prenses görüyorsunuz ki ülkenize savaş açtım. "
Mustafa ağaya kalktı. Bu kadın onun çok sinirlerini bozmuştu. Ağzını payını verip , derhal çadırından çıkmalıydı.
"Ve bu ülke benim devletimin olacaktır."
Prenses sinirle gülümsedi. Âdeta gözleri alev saçıyordu. Ne küstah bir padişah diye düşündü.
"Çok emin konuşuyorsunuz Sultan. "
Mustafa gülümsedi.
"Sizde bundan eminsiniz ki şuan karşım da duruyorsunuz. Neden geldiniz prenses savaşı durdurmak için. Benim yapacaklarım dan korktuğunuz için geldiniz. Benden bu savaştan vaz geçmemi isteyeceksiniz. "
Prenses iyice sinirlenmeye başladı. Ne diyordu bu kendini beğenmiş adam böyle.
Prensesin bu siniri Mustafayi hayli keyiflendirmisti.
"Ne oldu prenses alev aldı gözlerinizi?"
"Yanılıyorsunuz Sultan. Ben buraya eğer ülkenize geri dönmezseniz bu savaşta zarara uğrayan taraf siz olacaksınız onu demek için geldim."
Mustafa kahkaha atmaya başladı. Ve bu prensesi daha da sinirlendirdi.
"Öyle mi prenses peki buraya neden babanız değilde siz geldiniz ? Babanınız sizi buraya göndercek kadar aciz mı? "
Prenses adeta sinirden köpürüyordu. Dişlerini sıkarak konuşmaya basladi.
"Siz çok oluyorsunuz ama Sultan."
Mustafa prensesin yanına doğru ilerledi. Tam bir adımlık bir mesafe bıraktı.
"Benim sınırlarım arasında istediğim gibi konuşurum Prenses. Siz benim sözlerimi karışamazsınız. "
"Sizinle barış konuşmak için gelmiştim ama görüyorum ki çok küstahsınız Sultan. "
Mustafa arkasini döndü. Masada buluna elmayı aldı eline. Prensesin konuşmaları siniri bozmaktan baska bir işe yaramıyordu.
"Haddinizi aşıyorsunuz Prenses. Ve canımı sıkıyorsunuz. Sarayınıza geri dönün çünkü ben bu seferden asla vazgecmiyecegim. "
"Bak Sultan barış için oturup konuşabiliriz. Savasa gerek yok bir sürü insan ölecek. "
Mustafa basını tuttu. Bu kadın nede gelmişti ki. Şimdi de akıl vermeye çalışıyordu. Yüzünü prensese döndü hızlıca yanına yürüdü.
"Prenses ben sinirli biriyim bazen sinirime hakim olamıyorum. Size yanlış bir şey yapmak istemem. Şimdi çadırım terk edin. Yoksa askerlerimi çağıracağım. "
"Sizin konuşmaya bile tahammülünüz yok Sultan. Akınıza koydunuz bu sefer çok can alacak ama siz sırf sizin adınız duyulsun diye böyle bir şeyi yapmayı göze alıyorsunuz. Ama bu savaşta başarısız olacak taraf siz olacaksınız."
"Ya öyle mi Prenses. Gücümden şüpheniz olmasın. Şimdi o sarayınıza gidin ve başarımı seyredin. Saraya geldiğim de eğer sağ olduğunuzu görürsem o zaman daha da detaylı konuşuruz. "
"Siz siz çok..
Mustafa elini kaldırdı. Bu kadını konuşmasına daha fazla dayanamıyordu.
"Sizi haremime alacağımı sandıysanız yanıldınız. Siz beni sadece düşmanım olursunuz ve ben sarayınızı aldığımda size tek bir kelime söyleceğim. "
Prenses daha fazla bu küstah adamın sözlerine dayanamıyordu. Kuşağına sıkıştırdı hançeri eline aldı. Kolunun altına sakladı. Mustafa doğru yaklaştı.
"Benim de size söylecek bir kaç cümle olacak. "
Mustafa arkasını döndü. Eline aldığı elmayı yemeye başladı. Prenses arkasından sessizce ilerleyip, kolunun altında hançeri çıkardı. Tam sırtına doğru hançeri saplayacakken Mustafa ondan önce davranıp prensesin kolunu tuttu sıkıca. Öyle bir sıkıyordu prenses bağırdı. Disarda bulunan muhafızlar içeri girdi.
"Bana küstah dediniz ya hani ben de sizin gibi adı bir kadın gormedin. Bir daha karşıma çıkarsanız eğer sizi öldürmekten bir dakika bile çekinmem."
Mustafa, prensesi kendinden uzağa doğru itti. Prenses geri doğru sendeledi.
"Bu kadın bir daha buraya adımını bile atmayacak. Eğer bir daha buraya gelirse öldürmekten cekinmeyin."
Yeni bölümler için instagram da bilgilendirme yapıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fatih-ül Mustafa
FantasyMustafa sağ elini kaldırıp Helen'in yüzüne gelen saçların kulağını arkasına sıkıştırdı. Israrla saçları yüzüne doğru geliyordu. Mustafa, Helen'e doğru yaklaştı, Helen'in savrulan saçları Mustafa'nın yüzüne vuruyordu. Mustafa'nın gözleri usulca kapan...