Annemle babamın kavgasından beri babam bugüne kadar eve gelmemişti, çok uzun zaman geçmedi ama yine de eve daha erken dönmesini bekliyordum, annem ise ona sorduğumuz soruları görmezden geliyordu, her sabah normal bir şekilde uyanıyor ve akşam olup babam gelmeyince o oradaymış, her şey çok normalmiş gibi davranıyor. Hatta Kelly annemin yanına gidip sadece ikisinin olduğu bir anda ona neler olduğunu sormuş ama annem ilk başta duymamış gibi davranmış sonra da bir ses duyduğunu söyleyip bahçeye çıkmış, biz de bunun üzerine onu daha fazla sıkıştırmamak adına daha fazla soru sormadık. Ama bugün babam döndü çünkü... Çünkü bugün Jacob gitti... Ve ben şimdi onun gitmesinin ne kadar büyük bir boşluk olduğunu anlıyorum. Bu sabah erkenden kalktık, onunla uzun bir süre içindeki son kahvaltımızı yaptık ve babam da oradaydı, ne zaman döndüğünü bilmiyorum önceki akşam evde değildi. Sonra yola çıktık, kasabaya inip meydandan geçtik, Clara daha orada ağlamaya başlamıştı "Ama Jacob, senin gitmeni istemiyorum.." Jacob elini Clara nın omzuna koyup onu kendine doğru çekti ve ona sarıldı "En kısa zamanda geri döneceğim, söz veriyorum" tam Clara sakinleşmişken birden telaşlandı faytonun üzerinde ayağa kalktı bir sağa bir sola bakmaya başladı, annem bir yandan onu oturtmaya çalışıyor bir yandan da telaşlı gözlerle ona ne olduğunu soruyordu, Clara durdu ve anneme baktı "Jacob'a defterinde kurutması için çiçek verecektim ama yanıma çiçek almayı unuttum" Annemin yüzündeki telaşlı ifade donmuştu ve o sırada arkadan Austinle Taylor'un kahkaha sesleri yükseldi . Ancak bu fikir benim hoşuma gitmemişti çünkü ben çoktan beyaz kiraz çiçekleriyle dolu bir dalı kurutup yanında götürmesi için Jacob a vermiştim ve o fark etmeden ona Utrect'e varınca okuması için yazdığım mektubu da çantasının içine atmıştım, ben içimde gizlice Claraya karşı olan sinirimle savaşırken annem de o sırada Clara'ya tren garına varınca orada bir sürü çiçek bulabileceğini söylüyordu .
Tren garına varınca karnım ağrımaya, midem bulanmaya başladı, ilk defa okula başladığımda hissettiğim gibi ama daha kötüsü, sanki tüm organlarım yerlerinden çıkmış da boşlukta uçuyor gibiydi... Sonra beklemeye başladık, trenin gelmesine daha vardı, Clara çiçek aramaya gitti ve sonra elinde iki-üç tane turuncu kır çiçeği ile geri döndü ve onları Jacob a verdi, Jacob paltosunun cebinden kahverengi bir defter çıkardı, defter Jacob'ın tek eline sığıyordu, sonra Clara'nın çiçeklerini boş bir sayfaya özenle yerleştirdi ve defteri tek eliyle kapatıp paltosunun cebine geri attı sonra Claraya gülümseyip teşekkür etti .
Tren gelene kadar her şey çok güzeldi, hepimiz bir aradaydık, konuşuyorduk, eğleniyorduk ama... Tren gelince gerçekliği de kendisiyle birlikte getirip bir "tren" gibi yüzümüze çarptı.
Veda sırası babamla başladı Jacob'ın yanına gitti ve sırtını sıvazladı ve sonra elini omzuna koyarak başını yukarı-aşağı salladı "Eskiden, senin yaşındayken belki daha küçükken çocuklarımızın gelecekte bize benzeyip benzemeyeceğini konuşup dalga geçerdik, oğlu üniversiteye giden'in ben olacağımı beklemezdim, kimse beklemezdi emin ol..." dedi ve gülerek ekledi "Benim kadar derslerle alakası olmayan birinin oğlundan hele hiç beklemezlerdi ... Seninle gurur duyuyorum." Dedi ve birkaç adım geri gitti böylece sıra anneme geldi, annemin konuşması çok daha duygusaldı ve hatta ağladı, sadece o değil babam dışında hepimizin gözleri dolmuştu Austin belli etmemeye çalışıyordu ama Jacob a sarıldıktan sonra yüzü kızarmıştı ve yanakları ıslaktı, gözleri kırmızıydı yine de yüzüne yansıtmamaya çalışıyordu Jacob a gitmeden önce son kez sarıldığımda gözlerimin yanmaya başladığını hissettim, boğazım ağrıyordu, ona daha sıkı sarıldım, o da bana .
Sonra Jacob trene bindi ve trenin camından bize el salladı. Tren hareket etmeye başladı ve gözden kaybolana kadar arkasından baktık, sonra babam "Hadi artık dönelim" dedi ve faytona tekrar bindik.
Kasabaya vardığımız zaman babam orada ineceğini söyledi ve bizimle eve gelmedi, onu Bay Owen Acton'un kahvesinin önünde bırakıp yolumuza devam ettik. Eve vardığımızda herkese derin bir sessizlik çökmüştü ama ben sadece Jacob ın Utrecht e varıp mektubumu görmesini bekliyordum, böylece bana cevap yazacak ve bana oraları anlatacak. Ben de tabiki buraları anlatırım, her ne kadar heyecanlı olmasa da annemin ve evdekilerin durumunu falan anlatabilirim ve o da muhteşem okulundan ve oradaki arabalardan bahseder, kadınların ne kadar güzel giyindiğinden, erkeklerin taktıkları şapkalardan ve hayatında tattığı en güzel lezzetlerden... sonra da bana "kesinlikle bir gün buraya gelmelisin Brook" diyecek...
***
Öğleden sonra Austin ve Taylorla dışarı çıkmıştık ve Hamiltonların bahçesinde iki çocuk gördük, kavga ediyorlardı yani kavgadan çok tartışıyorlar gibiydi, sanırım bizim yaşlarımızdaydılar. Taylor "Bu sefer bende" dedi ve onlara doğru yürümeye başladı, Bahçenin içine girmeden onlara seslendi "Merhaba!" Kardeşlerden erkek olan kızın kolundan dürttü ve kafasıyla bizi işaret etti, yanımıza geldiler Kız gülümseyerek(Ancak sanki donuk ve zoraki bir gülümsemeydi bu); Merhaba, siz Edwardsların çocukları mısınız? dedi. Taylor bize dönüp muzipçe gülümsedi ve tekrar önüne döndü;
-Evet, öyleyiz, ben Taylor, bu Austin ve bu da Brook
-Ah harika sizinle tanıştığıma çok memnun oldum, ben Bendis bu arada bu da Helios.
Üçümüz de birbirimize baktık, Tanrım hayatımda böyle isimler duymamıştım, hatta gerçekten insan ismi olup olmadıklarından bile şüpheliyim ama tabi ki onlara hiçbir şey demedik. Kendimizi toparladığımız anda tekrar onlara bakıp gülümsedik ve iyi günler dileyerek uzaklaştık
Yeterince uzaklaştığımızı düşündüğümüzde Taylor bize baktı ve "Siz daha önce böyle isimler duydunuz mu?" diye sordu gözlerini kocaman açarak. Belki buradan değillerdir, dedi Austin omuz silkerek. Evet, belki, diyerek ona katıldı Taylor. Sizce şu ana kadar neredeydiler, diye sordum, Austin bilmiyorum anlamında tekrar omuz silkti ve yürümeye devam ettik.
Ama sevgili söğüt ağacı, umarım onlarla iyi anlaşabilirim çünkü Bendis denen kızı senin de görmeni istiyorum, o kadar güzel gözleri vardı ki... Açık yeşildi sanırım ama biraz maviye kaçıyor da olabilir çok emin değilim, konuşmamız kısa sürdüğünden fazla dikkat edemedim, gerçi Austin Clara ve Taylorun gözleri de yeşil fakat onların gözleri koyu yeşil, Kelly ile benimki ise Ela aslında bazen aynı renk gibi gözüküyor ama bizimki çoğu zaman daha kahverengi gibi .Onun dışında da gerçekten çok güzel bir kızdı, Pembe dudakları ve canlı bir ten rengi vardı ancak yüz ifadeleri biraz donuk gibiydi belki de bizimle yeni tanıştığı veya buraya yeni geldikleri için kibar davranmaya çalışıyordu kumral kısa saçları vardı yani çok da kısa değildi ama en azından benimkinden kısa omuz hizasında ve düzdü saçları... Küçük bir yüzü vardı, hani kendisi de çok iri sayılmazdı zayıfça bir kızdı. Ağabeyine gelecek olursak onunla konuşmadığımızdan bu kadar detaylı hatırlamıyorum ama birbirlerine bayağı benzediklerini hatırlıyorum ve saç rengi sanki daha açıktı...
O sırada Austin'in beni dürttüğünü fark ettim ve kafamı hızla ona çevirdim "Efendim?" gözlerindeki şaşkınlık ve korku ilk bakışta anlaşılıyordu, kafasıyla Taylor'un tırnaklarını çiğneyerek iki evin arasından baktığı boşluğu işaret etti. O tarafa doğru yürümeye başladım ama Austin beni sanki oradaki şeyi görmemeliymişim gibi kolumdan tuttu ve işaret parmağını dudaklarına götürüp sessiz olmamı işaret etti, kafamı hafifçe sallayıp onu onaylayınca başımı hafifçe eğip boşluğa doğru baktım. Ellie Scarlett oradaydı Bayan Ellie genç yaşta dul kalmış, güzel bir kadındı ve bir adamla konuşuyordu, bana göre bunda bir sakınca yoktu yani sonuçta kocası onu terk edeli uzun zaman olmuştu ayrıca hiç çocuğu yoktu ve tekrar aşık olmuş olabilirdi o sırada sadece bunun görülüp dedikodu olmamasını diliyordum ancak sonra yanındaki adamı tanıyıp tanımadığıma bakmak için gözlerimi kısıp daha dikkatli bakınca o adamın da en az Bayan Ellie kadar tanıdık olduğunu fark ettim, hatta belki daha tanıdık. Oradaki adam, benim, babamdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖĞÜDÜN SAÇLARI
Teen FictionHiçbir şey yapmazsak burada nasıl yaşayabiliriz, Austin hayallere ne oldu? Gelecekten beklentin bu mu gerçekten, hayatının sonuna kadar burada kalmak mı? Yapabileceğine dair inancını ne zaman yitirdin?