●
Yalnız kalmayı seven bir insan değildim ama keskin çizgilerle çizilmiş sınırlarım da vardı. Sadece bana özel olsun istediğim anlar ve kişiler vardı. Bu kişiler ise beni bir şekilde yalnız bırakmayı başarıyordu.
Dün söylediğim sözlere rağmen Taeyong ben uyanmadan gitmişti. Onun kokusu ile dolmuş bir odada ve yatağın içinde gözlerimi açtığımda hayal kırıklığı ile dolu koca bir havuzun içinde yüzüyordum.
Berbat bir güne başlamıştım. Son ses bir müzik açarak hazırlandıktan sonra dans kursuna gitmiştim. Biri evde biri de arabada olmak üzere iki ağrı kesici hap aldıktan sonra çatlayacak gibi olan başım biraz hafiflemişti. Yol üstünde bir marketten hazır paketlenmiş bir salata ve içecek aldıktan sonra bir kenara çekerek hızlıca yemiştim.
Boş mide ile dans ederken düşüp kalmamak içindi bu. Gün içinde hiç kurstan çıkmadan pratikler yapmıştık. JiYoo benimle sık sık iletişim kurmaya çalışıyordu ve doğal olarak Arin bundan hoşlanmadığını belli etmekten çekinmiyordu. Arin benim aksime yeni kişilerle iletişim kurma konusunda kötüydü. Herkese şüpheyle yaklaşırdı. Çıkarı olmayan bir insan seninle de konuşmaz derdi hep. Geçmişte olanları hatırlayınca bu konuda ona da hak veriyordum.
Dün annemle yaptığım tatsız konuşmadan sonra ondan gelen birçok mesajı da görmezden gelmeye devam etmiştim. Yoğun bir dönemden geçiyordum ve onunla uğraşacak enerjim yoktu.
Kurstan çıktıktan sonra Arin ve ben diğerleriyle buluşmak için bir kafe-restoran benzeri bir yere gitmiştik. Buzlu meyveli bir içeceğin yanına hafif yiyecek bir şeyler de söylemiştim.
JiAh, Arin'e almak istediği bir elbise hakkında fikir sorarken erkekler bir ara bir futbol maçı yapmak için anlaşıyordu: DoYun, YuJun ve SuHo. Ben ise telefonuma gelen son bildirimleri kontrol ederken yemeğimi didikliyordum.
"Bilemiyorum." dedi Arin kararsız bir sesle. "Sence bu elbise nasıl Hana?" Telefonu bana doğru uzattı. "Güzel de. Bunu nerede giyeceksin ki?" dedim JiAh'a dönerek.
JiAh gözlerini büyüttü. "Son sınıfların mezuniyet balosu." dedi. "SuHo, Johnny, Yuta ve elbette Taeyong da son sınıf unutmuş olamazsın."
Bir an dank etmişti. Yoldan biri çevirse bugünün tarihini bile veremeyecek kadar aklım bir karış havadaydı. Taeyong evime kontrole gelip benimle uyuduktan sonra sabahında gitmişti ve son mesajlarımı kontrol ederken ondan da hiçbir haber alamamıştım. Ne zaman arayıp sormuştu ki durduk yere? Ben ortadan kaybolmadığım sürece ya da onu kızdıracak bir şey yapmadığım sürece aramazdı. Şimdi de öyleydi. Hiçbir şey yazmamıştı ve benim içimden de bir şeyler yazmak gelmiyordu. Bugün de dersim olmadığı için okula gidememiştim ve onsuz bir gün geçmişti.
"Ne zamandı?" diye sordum.
"Haftaya cuma günü. Geliyor musun?" diye konuştu JiAh. Sonra duraksadı. "Yani biz mezun olmuyoruz ama mezun olanlar baloya yanında bir kişiyle gidebilir. Ben, SuHo ile Arin de Yuta ile gideceğine göre sen de..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret Life of Flowers
FanfictionHikayelerin her zaman anlatılmamış bir tarafı vardır. İyi ile kötü; beyaz ile siyahın çarpışmasını konu alır. Bu hikayede iyi olan ben değildim ama yolumu bulmaya çalışırken kalbimi oluşturan tüm taşları da kendi cehennemimin yollarına dizdim. İçimi...