İnsanlar çok kolay bir şekilde biraz vakit geçirdiği insanı tanıdığını söyleyebilirdi ama bir insanın kendisinin bile keşfetmediği o kadar yüzü vardır ki böyle bir kanının içine düşmek yapılacak en basit hatalardan biridir.
Birçok defa yanılmıştım ama bu yanılsamalar her seferinde başka bir hatanın koynuna düşmemden beni alı koymamıştı.
NeoZone bugün biraz daha kalabalık gibiydi ya da ben sadece boğuluyordum. Sadece iki gün önce verdiğim bol kaosun hakim olduğu malum partiden sonra hiçbir şey olmamış gibi normal yaşantımıza geri dönmüştük. Normal yaşantı nasıl oluyordu bilmiyordum ama bir şeyleri açığa çıkarmak bende bir değişime sebep olmamıştı.
Oturduğum deri koltukta bacak bacağa atarak cin toniğimi yudumlarken bakışlarım etrafta gezdirip duruyordum.
Suho ve JiAh son ses müziğin ritmine kendilerini kaptırarak dans ederken çok geçmeden yanıma Arin oturdu ve benim baktığım son derece mutlu çifte kısa bir bakış attıktan sonra yüzünü buruşturup "Yuta şerefsizinden ayrıldım." Dedi mağazadan yeni bir elbise almış gibi çıkan sıradan bir sesle.
"Çok bile durmuştun." Diye mırıldandım elbisesine yorum yapar gibi aynı sıradanlıkla.
Birasından bir yudum alırken kaşlarını kaldırıp kirpiklerinin altından bana kısa bir bakış attı. "İşin komik tarafı ne biliyor musun?" diye sordu bir sırıtma eşliğinde. "Bana abayı yakmış. Bu sabah konuşurken görmen lazımdı. Bir ayaklarıma kapanmadığı kalmıştı."
"Bu erkeklere her şey müstahak."
"Hey," dedi kaşlarını çatıp etrafına bir bakış attı. "Erkekler diye bir genelleme yaptığına göre kafayı bozduğun tek erkek olan Taeyong ile bir sorun var demektir. Ne oldu yine? JiYoo olayı yüzünden hala kızgın mı sana?"
Ona yandan bir bakış attım. "Taeyong'un bana kızgın kalması mümkünmüş gibi." Diye mırıldandım. "Onu sabahtan beri görmedim bile. Üstelik JiYoo konusunda bana yatıp kalkıp şükretmeli başını nasıl bir beladan kurtardığımın farkında bile değil."
"Şaka gibi." Dedi Arin bir sırıtmayla. "Kız resmen iki erkeği de ayakta uyutuyormuş. Belki daha fazlası."
"Daha fazlası yok." Dedim kaşlarımı çatarak. "Taeyong'a nasıl kanca takacağının planlarını yapıyordu ve ben o planlarını ona yedirmesini bilirim."
"İki gündür onu ne okulda ne de RedLine'da gördüm. Rezilliği ortaya çıkınca sevgilisini de alıp dönmüş müdür çöplüğüne?"
Dudaklarımı büktüm. "Sanmıyorum." Dedim. "Yarışmaya çok az kaldı. Öylece bırakıp gitmez."
"Nasıl bundan bu kadar emin olabiliyorsun?"
"RedLine'dan burs almış. Eğitim aldığı dönemin ücretini ödemek istemiyorsa tek şansı o yarışmaya katılmak olur ki benimle bu konuda konuştu. Resmen beni yenebileceğini sanıyor."
Arin söylediğime sesli bir şekilde gülerken "Hiç açıp geçen senelerin dans şovlarını izlemiş mi acaba? Kızım, senin Kore sınırları içinde tek bir rakibin bile yok." Diye konuştu eğlenir bir sesle.
"Öyle." Dedim olağan bir sesle. "JiYoo'nun da bunu geç de olsa kavraması için onu gün o sahneye gömmek gerek."
"Hazırladığın koreografinin üstüne çıkan olmaz bu sene de." Dedi hafifçe koluma dokunup. "Bitir onları."
Biz daha konuşurken Johnny ve Yuta'nın da NeoZone'a girdiğini gördüm. Arin de benim gibi o tarafa baktığında yüzünü ekşiterek ağzının içinden bir şeyler homurdandığını duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret Life of Flowers
FanfictionHikayelerin her zaman anlatılmamış bir tarafı vardır. İyi ile kötü; beyaz ile siyahın çarpışmasını konu alır. Bu hikayede iyi olan ben değildim ama yolumu bulmaya çalışırken kalbimi oluşturan tüm taşları da kendi cehennemimin yollarına dizdim. İçimi...