1 'i wish i wasn't such a dreamer'

115 5 0
                                    

1, bu oda küçük gibi düşlerimi zapt etmek için

Beyazın tüm ihtişamıyla göz önüne serdiği bu yer, her geçen gün beni daha da boğuyordu.

Her sabah büyük amcamı görmeye geldiğim yirmi altı numaralı oda, benim için alışkanlığın simgesi haline gelmişti.

Uzun koridorda yürürken, buradaki kasvetin asla son bulmayacağını biliyordum. Küçük pencereden görünen gökyüzünü siyah bulutlar örtüyor, camlarda biriken küçük damlalar, yeni bir fırtınanın haberini veriyordu.

Yatağından doğrularak sırtını yatak başlığına dayadı büyük amcam. Gözleri çalkantılı bir okyanus gibiydi. Beyaz saçları, hastaneye geldiği ilk günden bu zaman kadar çok fazla dökülmüştü. Ama bunu umursadığı söylenemezdi. Çünkü gözleri o kadar güzeldi ki yakışıklılığından ödün vermeyeceğini düşünüyordu.

Hastanede ki bütün erkek ve kadınların, kendisinin gözlerine imrenerek baktıklarını söylemişti bana ve iki tel dökülmüş beyaz saçın bir şey ifade etmediğini.

"En sevdiğin çiçekleri getirdim." Dedim

Onun cevap vermesini beklerken, bizim katımızda yankı bulan hırçın bir ses oldu. Duvarlarını yıkıp kendini gösteriyordu adeta.

'Bu lanet olası hastanede neden kimse benimle ilgilenmiyor?' Ve bu sözlerinde aşina olduğum kelimeler, yeni kişiyi tanımam için bir davetiyeydi.

Adımlarım beni yirmi sekiz numaralı odanın önüne getirdi. Haftalardır hiçbir hastanın yerleşmediği bu odanın artık bir sahibi vardı. Ve görünene göre, yaşlı bir hasta değildi.

Oldukça gençti.

Porselen bir bebeğin sahip olduğu pürüzsüz ve bembeyaz renkte bir tene sahipti. Çocuksu yüzü, düz siyah saçları ve saçlarının üstüne serpiştirilmiş mavilikler onu farklı gösteriyordu.

Bir ressamın üstüne saatlerce uğraşmayıp da basitçe yaptığı bir tablo gibiydi, ancak ayrıntılarıyla ile kendini gösteren bir cazibeye sahipti.
Ama az önce bağıran kişinin kendisi olduğu konusunda kararsız bırakmıştı beni.

Kapının pervazına yaslanarak onu izledim.

"Orada öyle daha ne kadar duracaksın? Buraya gel ve şu lanet pencereyi kapat!"

İşte bu sözleri silip atmıştı kararsızlığımı.
Asla sahip olamayacağım peri tozu gibi, onun da kötü bir kişiliğe sahip olduğu düşüncesini getirmişti aklıma.

İstediğim sadece sihirdi ama bu imkansızdı.
Onun da yüzü çok güzeldi ama ruhunun iyi olması imkansız gibi duruyordu.

"Bak ne diyeceğim, neden lanet olası o camı kalkıp kendin kapatmıyorsun?"

Dudakları aralandı, bir şeyler mırıldandı, ama ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi de.
Konuşmasını istedim, aramızda oluşan uzun sessizliğin kaybolması için.

Bu durumdan kurtulmak istedim.

Ama içeriye giren hasta bakıcı, bu isteğimi olanaksız kıldı.

Odaya getirdiği tekerlekli sandalye, tek odak noktamız olmakla beraber, kelimelerimizi de çalmıştı.

Pencereden içeriye sinen rüzgar, kendini esintiye bırakmış, bana bakan kahverengi irislerin yıldız edasındaki parlaklığı son bulmuştu.

•••

•••

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Selamlarrr!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Selamlarrr!

Umarım hoşunuza gider ve güzel yorumlarınızı eksik etmezsiniz.
Kısa bir hikaye ve kesinlikle angst değil, ucu açık ve istediğiniz şekilde canlandırabileceğiniz bir sona sahip.

Ve evet şimdiden iyi okumalarrr

P.S: I Love You 💛

fly to my room' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin