7'on my silent days, i miss you a little longer'

23 6 0
                                    


7, Şimdi benimle gel bırak da uçayım, hüznümden arındır beni.

Jeongguk'un odasından ayrıldığım gün, birbirimize yarın görüşürüz ya da hoşçakal gibi sözler söylememiştik. Yakın bir arkadaşın vedası değildi bir düşman gibi ayrılmıştık.

Kaç gündür bunların yaşanmamış olmasını diliyordum.

Ve hiç tanışmamış olmayı.

Koşa koşa geldiğim odasının önünde kaç dakikadır öylece durduğumu bilmiyordum. Ve cazip gelen seçenek beni etkisi altına aldı.

Bahçeye geri dönebilirdim. Bay Lee'yi fazla bekletmemiş, böylece Jeongguk'u da görmemiş olurdum. Gerçekten korkağın tekiydim çünkü.

O an düşüncelerimi toz bulutu haline getiren kahkaha sesleri, Maxine'in odasından yankılandı.
Sohbet ettiğimiz zamanlarda bahsettiği ailesi gelmiş olmalıydı. Odasının içindeki renkli renkli çiçekler, güzel bir tabloyu andırıyordu.

Maxine, beni gördüğünde içeriye davet etti. Ona çiçeklerinin çok güzel olduğunu söyledim ve teklifini reddettim.

Gülümseyerek çiçek demetinden ayırdığı bir demeti bana verdi.

Ve bunun çörekler için bir teşekkür olduğunu söyledi.

Jeongguk'un odasına götürmem gereken çörekleri, Maxine'nin odasına bırakmıştım.

Ve bunun karşılığında aldığım bir demet çiçek, Jeongguk'un olmalıydı.

Koridor kalabalık, bütün odaların kapısı açıktı.

Biri hariç.

Kendimden emin bir şekilde odasına girdiğimde, Jeongguk sandalyesinden oldukça uzakta, yerde oturuyordu. Etraf şu ana dek karşılaşmadığım kadar dağınık, zemin koparılmış sayfalarla doluydu.

Ayakkabımın ucunda biten kağıt parçası ile, üzerindeki el yazısının bana ait olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Ona baktığımda bir cevap vermesini bekledim ama gözlerini benden kaçırdı.

Ve yakınında bulunan kağıt parçalarını avucunun içine alarak ağlamaya başladı.

Kötü görünüyordu. 

Yazmış olduğum satırlar, Jeongguk'un gözyaşları altında kayboluyordu.

Bu odaya gelmeden önce mutluydum ve biraz korkmuş ve şu an bunu sürdürmek adına bir nedenim yoktu.

Hatta armağanımın küçük parçalara ayrılmış olması, ona eşlik etmem için bir sebepti.

"Gözyaşların, parçalara ayırdığın o günlüğü eski haline getiremez Jeongguk."

Kızgınlık hissi, bu sözleri dile getirmeme yardımcı olmuştu. Onun bir cevap vermesini her şeyden çok istedim, ama her zamanki gibi susmayı tercih etti.

Etrafa dağılmış birkaç kağıt parçasını alarak yanına oturdum.
Hıçkırıklarını duyabiliyordum, mürekkebe karışarak gözyaşlarını takip ediyorlardı.

"Eğer istersen..." diye başladığım sözler, beni saran kollar tarafından kesilmişti.

Tamamlayamadığım cümleler, hıçkırıklar arasında dilenen özürlerle tamamlandı.

İlk kez birisi bana böyle sıkıca sarılıp ağlıyordu. Ve bu kişinin Jeongguk olması bende ağlama isteği uyandırıyordu.

Defalarca kez özür diledi Jeongguk.

Zihnim, bunu neden yaptığına dair birçok soru üretti.

Fakat, ona hiçbir şey sormadım, sadece sarıldım.

Ve Maxine'nin sürekli söylediği sözün yalan olduğunu anladım. Artık odasına gelen çiçeklerin onu mutlu etmediğinden bahsederdi ancak sevdiği kişilerden gelmesi de sevmesini sağlardı.

Ama evet yanılıyordu, sevdiğin kişiden gelen her şey seni mutlu ederdi.

Ve bu çiçek de Jeongguk'u mutlu edecekti.

Çiçekler herkesi mutlu ederdi.

••••

Bu kitabın sonuna geldikk

Umarım severek okumuşsunuzdur, dediğim gibi sonunu istediğiniz gibi hayal edebilirsiniz ama benim de hayalimde de çok mutlu bir yerde bittiler.

Hoşçakalınn umarım başka hikayelerde görüşürüzz.

Hepinize sevgilerr 💛

Hepinize sevgilerr 💛

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
fly to my room' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin