one - run away

493 72 104
                                    

run away

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

run away

"Sana en başından beri aynı şeyi söylüyorum. Bu gelenek devam edecek! Sen bozmuş olsan da devam edecek!" Yaşlı kadın gösterişli koltukta oturan adama sert bir şekilde konuştu. Kararlı ses tonu odayı sararken bu adamı pek etkiliyor gibi görünmüyordu.

Adam onun fikirleri yüzünden karamsar gözlerle dışarı baktı. Hâlâ yapımı devam eden, ilk Türk binası bu saraydı. Yerleşik hayatın temeli bu saray ile atılmıştı. Bahçe kısmına yazın misafir ağırlamak için kamelya yapımına başlanmıştı. Halk henüz bu karara pek alışamamış hala obalarda yaşamaya devam ediyor, bu da devletin daha güvende olmasını sağlıyordu. Adam derin düşüncelerle yapılan inşaatı izlerken yaşlı kadının tek derdi inat ettiği konuda oğlundan bir geri dönüş alamamaktı.

"Sana diyorum, sana! Bu kız bir Çin prensiyle evlenecek ve bu gelenek devam edecek." Adam kayıtsızca dışarı bakmaya devam ederken kadının gittikçe daha da sinirlendiğini fark etmiyordu.

"Bak senin asaletin benden geliyor. Eğer senin annen bir Çin prensesi olmasa bu kadar asil olabilir miydin? Karın bir köylü kız olmasa kızın da asil olurdu! Akıllı ol! O kız Çin prensiyle evlenecek!"

Adam annesinin sözlerine daha fazla katlanamayıp ona döndü. "Konuşman bittiyse düşünmem için zaman ver."

Kadın sinirle yerinden kalktı ve Han olan oğluna son bir bakış atarak odadan çıktı. Adam stresle koltuğa geçip oturdu ve arkasına yaslandı. Annesinin bu abartılı tavırları onu yıpratıyordu. Zaten başında bir milletin yükü varken annesinin bu evlilik dayatması onu boğmuştu.

Kızı zaten evlenecekti ancak bunun böyle bir dayatma ile olması doğru muydu, Han buna karar veremiyordu. Ayrıca Çin ile yaşanan bunca güvenlik sorunu prenses evlendiğinde son bulacak mıydı, bunun garantisini veremiyordu.

Kapının tıklanmasıyla kafasını kaldırıp içeri girmesi için emir verdi. Kafasındaki yoğun düşünceler onu boğuyordu.

Koyu renk bir elbise giymiş karısı içeri girdiğinde
hafifçe selam verdi. Adam gülümseyip onun elindeki gümüş tepsiyi masaya koyuşunu izledi.

Karısının hala ilk günkü gibi naif oluşuna akıl erdiremiyordu. Kendisi oldukça yaşlanmıştı karısına göre o ise hala gencecik görünüyordu.

"Yüzün düşmüş, kötü bir şey mi oldu? Eğer rahatsızsan şifa çayı yaptırayım." Kadın masanın öteki tarafındaki koltuğa oturmadan önce adamın yüzüne eğilip baktı.

"Yok kötü bir şey. Sadece annem."

Kadın buruk bir gülümseme bahşetti kocasına. "Yine benim bir köylü kızı olduğumu ve kızımız Ayana'nın soylu çocuklar verebilmesi için Çin prensiyle evlenmesi gerektiğini mi söyledi?"

Adam kafasını salladı mutsuzca. "Sen ne dersin bu işe?"

Kadın derin bir nefes alıp el işlemesi olan koyu renk halıya baktı bir süre. Çinlilere ne denli güven olmayacağını biliyordu, kızının uzak memleketlere gitmesini de istemiyordu. Hem uzak bir yer olmasa bile Çinliler kızlarını onlara gösterir miydi evlendikten sonra? Savaş çıkarmak için yer arayan bu adamlara güven olur muydu hiç?

chalice ❧ harutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin