gone

651 53 136
                                    

"Another story that's sad and true.
I can feel the pain, can you?"

"Yeah... I can."

**

Nefes nefese kalmıştı Donghyuck. Evden havaalanına kadar koşamayacağını bilmesine rağmen yolun yarısını deli gibi koşarak geçmişti, saat sekiz buçuğa yaklaşıyordu.

"Bir taksi bulmam lazım," diyerek durdu. Kaldırımda soluklanırken yanında bir arabanın durduğunu fark etmiş, alnındaki teri silerek gülümsemişti.

"Johnny hyung!"

"Junior Lee, ne yapıyorsun burada? Maratona falan mı katıldın?"

Evet, Donghyuck 'Junior Lee' olarak geçiyordu. Donghyuck'un abisi ve Johnny'nin eşi Taeyong ise 'Kitty Lee'. Donghyuck, ikisinin arasındaki fantezilere karışmıyordu artık.

"Hyung, beni havaalanına bırakabilir misin?" derken arabaya atlamıştı, "Hem bu saatte sen niye dışarıdasın? Cumartesideyiz, işe gitmiyorsun ki hafta sonları."

"Evet ama senin bu minik abin aşerip duruyor. Dünden beri mango istiyor. Ben kışın ortasında mangoyu nereden bulayım?"

"İyi de Taeyong hyung mangodan nefret eder..."

"Biliyorum, ama sanırım minik Mira seviyor."

Donghyuck, henüz doğmamış yeğeninin adını duyduğunda gülmüştü. Johnny de evde kendisini bekleyen minik eşiyle kızını bekletmemek için arabayı daha hızlı sürüp havaalanına vardı.

"Geldik, atla bakalım. Niye buraya gelmek istediğini sormalı mıyım?"

Donghyuck, büyük bedenin havaya kalkan kaşını görünce önce gerilse de kendinden emin bir şekilde gülümsemişti.

"Sevdiğim çocuğun gitmesini engelleyeceğim hyung," diyerek arabadan indi. Daha fazla zaman kaybedemezdi konuşarak.

Renjun'in gitmesine izin vermeyecekti. Çünkü Renjun Çin'e giderse asla geri dönmeyecekti ve Donghyuck canı istediğinde kalkıp Çin'e gidemezdi.

Sonunda biletlerin alındığı yerin önüne geldiğinde derin bir nefes verdi. Çin'e giden uçağın kalkış saatinin dokuz buçuk olduğunu görünce paniğe kapılmıştı. Saat zaten dokuzdu!

Panikle etrafına bakınırken biraz uzaktaki minik bedeni görmüş, kalbi kasılmıştı acıyla.

Renjun oradaydı, ağlıyordu.

"Renjun!" Yanına koştu ağlayan çocuğun, hiç düşünmeden minik bedenini kavrayıp kendine çekti.

"Sikeyim... Seni kaybettim sandım... Bak, Çin'e geri dönemezsin Renjun."

Nefes nefese cümlelerini tamamladı, ardından yavaşça bıraktı sarmaladığı miniği. Renjun ise şaşkınlıkla bakakalmıştı etrafına sıkıca sarılan kolların sahibine.

"Hyuck? Burada ne işin var? Benden nefret ettiğini sanıyord—"

"Alakası bile yok," uzun olan sert bir sesle kesti onun sözünü, "Seni kaybedeceğimi sandım, en başından beri..."

Renjun hâlâ şaşkınlık içindeydi. Donghyuck neden gelmişti, hani bıkmıştı kendisinden ve arkadaşlıklarından? Kafa karışıklığı içinde uzun bedeni ittirdi, ağlamaktan gözleri ve burnu kıpkırmızıydı, vücudu titriyordu.

"Benimle oyun mu oynuyorsun sen? Dengesiz misin? Daha dün bana olan nefretini kusuyordun! Şimdi ne değişti?!"

Artık dayanamayıp tekrar hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Çok yorgundu, acı çekiyordu, içini dökmesi lazımdı.

"Hayatımda en değer verdiğim şey sendin. On dört yıllık arkadaşım, ağladığımda sarılan dostum, dört yıldır platonik olduğum ilk aşkım..."

Acı bir tebessümle baktı kendisini dolu gözlerle izleyen uzun bedene, ardından minik elleriyle onun yanaklarını kavrayıp gözyaşlarını sildi nazikçe.

"Sen ağlama Donghyuck, sen ağladıkça ölecekmişim gibi hissediyorum... Acı çekiyorum sonra, hissedebiliyor musun?"

"Evet... Hissediyorum. Eğer açıklama yapmama izin verirsen her şeyi telafi edebilirim."

Yanaklarındaki iki minik eli kavrayıp yumuşakça öperken çevredeki insanlar onlara bakıyormuş, umrunda bile değildi Donghyuck'un. Tek odağı, sevdiğiydi.

"Seni seviyorum, Renjun, sana aşık oldum. Bir yıl önce fark ettim bunu. Duygularım değişir sandım sana bir yılı zehir edince, senden uzakta kalınca... Hiçbir şey değişmedi, aksine sana olan aşkım arttı."

Durdu, biraz soluklandı. Heyecanlanmıştı, elleri titriyordu.

"Seni sevdiğimi öğrenince benden nefret edersin sandım, çünkü sürekli 'en yakın arkadaşlar' olduğumuzu hatırlatıp duruyordun."

"Neden böyle yaptın ama? Sevdiğini söyleyebilirdin... Seni üzmezdim bunun için."

"Biliyorum meleğim. Öyle güzel bir kalbin var ki bir kere bile üzmedin beni."

Renjun hafifçe iç geçirdi, gülümsüyordu artık. Sımsıkı sarıldı sevdiği adamın boynuna, incecik beline dolanan kolları hissettiğinde kıkırdamıştı.

"O zaman hayatının sonuna kadar benimle kalacaksın, tamam mı?"

"Tamam güzelim," diye pembe dudaklara yumuşak bir öpücük bırakırken Donghyuck da gülümsüyordu, "Seni seviyorum, sonsuza kadar."

—————

YN: Ieerenjun Beğenmen dileğiyle. 💛

yapışkan // renhyuck ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin