Yağmur yağıyor, şimşekler çakıyor, gök gürlüyordu. Turgutoğlu, babasından kalan tek miras olan Kara Şimşek adındaki dikbaşlı, dikbaşlı olduğu kadar da eğitimli ve iç güdüleri kuvvetli bir bozkır atının üstünde görevden eve dönüyordu. Turgutoğlu Kara Şimşeği canından çok sever, onu gözü gibi korur ve onun iç güdülerine güvenirdi. Onunla birçok savaşa ve çatışmaya girmiş girmiş, bu savaş ve çatışmaların birçoğundan onun sayesinde kurtulmuştu. En son iki gün önce yedi Bizans şövalyesine karşı tek başına girdiği çatışmada yaptığı ani manevralarla sahibinin hayatını kurarmıştı. Turgutoğlu bu çatışmanın yorgunluğuyla eve dönüyordu. Kara şimşek birden durdu. Turgutoğlu onu ilerletmeye çalışıyordu ama o sanki yere çiviyle çakılmış gibi hareket etmiyordu. Turgutoğlu ters bir durum olduğunu düşünüp attan indi. Atı zorla bir ağacın altına getirip etrafı kolaçan etti. Sesler geliyordu. Seslere bakılırsa konuşanlar kalabalıktı ve Türk değildi. Acaba orman haydutları mıydı? Yoksa Bizans askerleri mi? Orman haydutları genelde bir mağara yakınlarında bulunurdu ama Turgutoğlu bu ormanı çok iyi biliyordu ki bu ormanda hiç mağara yoktu. Geriye tek bir seçenek kalıyordu "Bizans Şovalyeleri!"
Peki niye bu kadar kalabalıklardı? Bu ormanda ne işleri vardı? Bu ormana kadar gelmeyi nasıl başarmışlardı? Turgutoğlu bir plan yapmalıydı. Acaba yardım mı istemeli yoksa vakit kaybetmeden üstlerine mi çullanmalıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURGUTOĞLU
Historical Fiction444 kişiden olşan bir uç beyliği olarak başlayıp üç kıtaya yayılan Osmanlı'nın üç kıtaya yayılmasında akıncıların büyük rolü vardır. Turgutoğlu da hayali bir Osmanlı akıncısıdır.Turgutoğlu'nun maceralarını merak ediyorsanız kitabı okumaya başlasanız...