Bir karar vermenin zamanı gelmişti. Eğer yardım istemeye giderse geri gelene kadar onlar çoktan gitmiş olurdu ama üstlerine çullanırsa da en fazla beş altı tanesini öldürür diğerleri hep beraber ona saldırırdı. Şimdi bir orta yolunu bulmalıydı. Birden aklına bir fikir geldi. Onları gittikleri yere kadar takip edecekti. Zaten bu ormanda çok fazla ilerleyemezlerdi çünkü bu ormanda akıncılar sık sık yolculuk ederdi. Hatta bu orman halk arasında AkınOrmanı olarak anılırdı. Vakit kaybetmeden takibe başlamalıydı.
Atına atlamadan önce Kara Şimşek'in nal seslerinin yakalanmasına sebep olmasını önlemek için atının ayaklarının altını deri parçalarıyla sardı. Bu eski bir saldırı taktiğiydi. Atın ayaklarını sardıktan sonra bir hamlede atın üstüne atladı.
.....
Takibe başlayalı yaklaşık iki saat olmuştu. Akşam olmak üzereydi. Takip ettiği şovalye grubu akşam yemeği yemek için durup ateş yakmıştı. Her ihtimale karşı beş tanesini nöbetçi bırakmışlardı. Turgutoğlu bir ağacın altına gizlenip nöbetçileri gözetlemeye başladı. Bir anda Turgutoğlu'nun doğusunda bir gürültü koptu. Ani bir hareketle oraya baktı. Okla gözünden vurulmuş bir Bizans askeri gördü. Ok o kadar hızlı girmişti ki neredeyse kafasının arkasından çıkacaktı. Turgutoğlu içinden "Bu oku bu kadar kuvvetli ve isabetli atsa atsa bizim tozkoparan kemankeş Hasan Usta atabilir." diye düşündü. Gerçekten de bu oku atan kemankeş Hasan Ustaydı. Hasan usta o kadar iyi nişancıydı ki onun bir keresinde bir çocuğa yaklaşan akrebi ok ve yayıyla vurup çocuğu kurtardığını söyleyenler bile vardı. İşte bu yüzden ona "Şahingöz Hasan" da derlerdi. Şahingöz Hasan Koyunhisar Savaşı'nda Turgutoğlu'nun hayatını kuryarmıştı. O günden beri birbirlerini kardeş gibi severlerdi. Birçok çatışmaya beraber girmişlerdi.
Onun Şahingöz Hasan olduğundan emin olmak için bir süre seyirci kalıp gelişmeleri izledi. Birden birisi bir nara attı. "Savulun bre!". Evet bu Şahingöz'dü. Yalnız değildi. Yanında birkaç akıncı vardı. Aslında Şahingöz bir kemankeşti ama akıncılığı daha çok sevdiği için üç yıldır Osmanlı birliklerinde akıncı olarak görev yapmaktaydı. Turgutoğlu bu sesi nerde duysa tanırdı. Vakit kaybetmeden saklandığı ağacın arkasından çıkıp atını şaha kaldırdı. Daha sonra savaş meydanına ilerledi. Akıncıların adambaşı yaklaşık iki şövalye öldürmesi gerekiyordu. Turgutoğlu "Yettim Hasan'ım" diyerek geldiğini belirtti. Hasam "Sen nereden çıktın yiğidim?" diye karşılık verdi. Turgutoğlu "Unuttun mu Hasan'ım? Biz akıncılar her yerdeyiz. O nasıl soru?" diye cevap verdi. İki akıncının konuşmasını fırsat bilen şovalye Turgutoğlu'nun arkasından onu öldürmeye geliyordu. Bu Bizanslıların yaptığı en iyi işti ama Hasan onu farketip "Kahpe arkanda yiğidim!" diyerek Turgutoğlu'nu uyardı. Turgutoğlu bir hamlede eğilip kılıcını arkasındaki şövalyeye salladı ama kılıç şovalyenin kolunu sıyırıp geçti. Atını şovalyeye yöneltip ilerledi.Şovalyenin bir eli yoktu. Turgutoğlu'na yüzü de tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordu. Şovalye dişini sıkarak "Demek yine seeeen" diyordu. Turgutoğlu bu sesin sahibini tanıyordu. "Evet yine ben Aerich. Ne o beni gördüğüne sevinmedin herhalde?"dedi. "Beğenmez olurmuyum ben de intikam alabilmek için seninle karşılaşmamı bekliyordum."diye karşılık verdi. Turgutoğlu, Aerich ile Koyunhisar Savaşı'nda çarpışmış, onun sol kolunu kesmiş ama onu öldürememişti. Aerich o gün intikam yemini etmiş ama intikam için hiç fırsat bulamamıştı. Şimdi yıllar sonra karşılaşmışlardı. Ya Aerich ettiği yemini gerçekleştirecekti ya da Turgutoğlu yarım kalan işini tamamlayacaktı. Aslında Aerich, Turgutoğlu kadar iyi bir savaşçı değildi ama her şovalye gibi sahtekâr, düzenbaz ve hilebaz biriydi. Geçen sefer zaten hilebazlığı sayesinde kurtulmuştu. Acaba şimdi ne yapacaktı? Aerich bunları düşünürken tek başına kaldığını fark etti. Yanındakilerden yaklaşık sekiz on tanesi ölmüştü ama diğerleri nerdeydi? Tabi ki her zamanki gibi kaçmışlardı. Aerich nerde olduğunu bir an unutmuştu. Turgutoğlu "Derini yüzmeye geliyom bekle beni kahpe Aerich" diye bağırınca Aerich'in aklı başına gelmişti. Turgutoğlu'na baktı, atının üstünde son sürat kendine doğru geliyordu. Bu hamleyi kalkanını kullanarak boşa çıkardı. Bu kez Aerich saldırıya geçti. Kılıcını Turgutoğlu'nun karnına saplamaya çalıştı ama Turgutoğlu atını sağa çevirip Aerich'in hamlesini boşa çıkardı. Aerich böyle bir yere varamayacağını anladı. Bir şeyler düşünmeliydi. Aslında ne yapacağı belliydi. Her zamanki gibi kaçacaktı ama nasıl?
Turgutoğlu yeni bir hamle için son sürat üstüne doğru geliyordu. Hasan ve yanındakiler heyecanla onları izliyordu. İsteseler Turgutoğlu'na yardım edip Aerich'i rahatça cehenneme gönderebilirlerdi ama bu Türk geleneklerine göre erkekliğe sığmazdı.
Turgutoğlu Aerich'in üstüne giderken Aerich gülüyordu. Belli ki aklında bir şeytanlık vardı. Turgutoğlu çok yaklaimıştı. Arkasına sakladığı ucu sivri, çentilmiş, kısa şovalye kılıcını çıkarıp Turgutoğlu'na doğru fırlattı. Kılıç Turgutoğlu'nun sol omzuna saplandı. Acıyla atın üstünden yere yuvarlandı. Aerich bunu fırsat bilip ormanın derinliklerine doğru kaçtı.
Hasan ve yanındaki akıncılar Turgutoğlu'nun yanına koştu. "Yetiş İnce Mehmeeeed" diye bağırdı. İnce Mehmed'in dedsinden öğrendiği kadar hekimliği vardı. Orduda yaralananları iyileştirmeye çalışırdı. Koşarak Turgutoğlu'nun yanına gitti. Turgutoğlu kanlar içinde yerde yatıyordu. "Akşam namazı" diye sayıklıyordu. Aerich ile uğraşırken akşam namazını kılacak vakit bulamamıştı. Görünüşe göre bu içine çok batmıştı. O kanlar içinde sayıklarken Hasan ve diğerleri ağlıyor,Mehmed kanamayı durdurmaya çalışıyor, Kara Şimşek ise acı acı kişniyordu.
Turgutoğlu'nun ne olacağını merak ediyorsanız üçüncü bölüm için desteğinizi(oy ve yorum) bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURGUTOĞLU
Narrativa Storica444 kişiden olşan bir uç beyliği olarak başlayıp üç kıtaya yayılan Osmanlı'nın üç kıtaya yayılmasında akıncıların büyük rolü vardır. Turgutoğlu da hayali bir Osmanlı akıncısıdır.Turgutoğlu'nun maceralarını merak ediyorsanız kitabı okumaya başlasanız...