Tanıdık hastane kokusu, şimdi Jungkook için bir şeyler ifade ediyordu. Korku, endişe, belki biraz merak?
Her ne olursa olsun, o kapının arkasındaki beden için endişeliydi işte. Ona bir şey olur diye çok korkuyor, aklı gidiyordu.
Odadan çıkan doktor, ona birkaç gün müşahade altında tutulması gerektiğini söyledi. Bipolar bozukluğu oldukça ilerlemiş ve kendi kendine aşamayacak duruma
geldiğinden hastanede tedavi görmesi gerektiğini söyledi.O günden sonra Jimin'in krizleri artmaya devam etti. Her seferinde daha şiddetli, daha çok zarar veren şekilde. Bedeni daha da zayıfladı. Yemek yiyemez olmuştu. Jungkook işe gidip geliyordu ama hep kısıtlı zamanla. Jimin'i bir an bile yalnız bırakmak istemiyordu.
Jimin'in yanında sürekli gülümsüyordu. Bazen Jungkook'u unutuyordu bile. Jungkook her seferinde kendini tanıtıyordu. İsmini, nasıl tanıştıklarını, nerede çalıştığını. Bunun Jimin'in suçu olmadığını biliyordu ama o kadar üzüyordu ki onu. Odadan çıktığı an ağlamaya başlıyordu.
Ona yeni kavuşmuştu. Neden hep böyle oluyordu? Neden her sevdiği insan zarar görmek zorundaydı?
Doktorlar umut olmadığını söylüyordu. Fakat Jungkook Jimin'e güveniyordu ve iyileşebileceğini biliyordu.
Bugünün öğlen vakitlerine yaklaşıyorlardı. Jimin herhangi bir kriz geçirmemişti. Hatta birazcık çorba bile içmişti. Jungkook'u unutmamıştı.
Jungkook bu yüzden mutluydu. Yanına ikinci kez girme vakti gelmişti. Odaya girdi ve Jimin'i otururken buldu.
"Jimin? Neden yatmıyorsun? Rahat mısın? Yastık koymamı ister misin?"
"Hey sakin ol Kookie. Sadece yatmaktan sıkıldım."
"Oh pekala öyleyse."
Jungkook yanına oturdu ve ellerini tuttu.
"Bugün nasılsın?"
"Aslında sanırım biraz acıktım."
Gözleri umut ve sevinçle parladı Jungkook'un. Bu kesinlikle harika bir haberdi.
"Tanrım bu harika bir haber. Ne yemek istersin? Hemen kafeteryadan alıp geleceğim."
"Biraz pilav alabilir misin?"
"Tamam bebeğim hemen alıp geliyorum."
Jimin utanarak teşekkür ettikten sonra Jungkook ne dediğinin yeni farkına vardı.
Odadan çıktı ve kafeteryaya doğru ilerledi. Bebeği için biraz pilav aldı ve tekrar odaya döndü.
İçeri girdiğinde Jimin yine oturuyordu. Ona doğru gülümsedi. Gülümsemesini bile özlediğini fark etmişti. Uzun zamandır gülümsemiyordu.
"Çok güzel kokuyor Kookie, çok teşekkür ederim."
"Önemli değil Jimin."
Jimin'in chopstick'leri nasıl hızla kavrayışını ve pilavı nasıl iştahla yediğini gülümseyerek izledi. Düzeliyordu, umut filizleri yeniden yeşermişti.