İlkbaharda açan çiçeklerin kokusu etrafa yayılmıştı. Nisanın bitmesine sadece 1 gün kalmıştı. Etraf oldukça canlıydı fakat bir kişi bu canlılıktan tamamen uzak gibi görünüyordu. Bu kişi o sırada merdivenlerde dizlerini kendine çekerek oturan küçük bir çocuktu. Çocuğun kızıl saçları ve yağmur yağdıktan sonraki toprağı hatırlatan ölü gözleri vardı. Kızıl saçlı çocuğun o sırada yaptığı tek şey boş gözlerle etrafa bakmaktı. Ta ki burnunun ucuna küçük mavi bir kelebek konana kadar, bir anda kahkaha atmaya başladı ve ileri doğru atıldı. "Uçan çicek, uçan çicek!" diye bağırarak kelebeği kovalamaya başladı.
Bahçe kapısından içeri elinde poşetlerle giren adam koşan çocuğa bakarak gülümsedi. Adamın uzun sarı saçları ve ilkbahara uyum sağlayan yeşil gözleri vardı. Adamın üzerinde gözleriyle uyumlu soluk renkte yeşil bir gömlek ve siyah pantolon vardı. Çok zarif biriydi, her hareketinden zerafet akan biri... Yavaş adımlarla çocuğun yanına yürüdü, çocuk onun yanına yaklaştığını görünce duraksadı. Onlarla birlikte aylardır yaşıyordu ve eskisine göre ona daha iyi davrandıkları doğruydu ama yine de temkinli davranıyordu. Hala herkesten çabucak korkan bir yapısı vardı küçük çocuğun. Sarışın adam bunu bildiğinden onu korkutmamak için temkinli davranıyordu. Sarışın adam kızıl çocukla aynı seviyeye gelebilmek için elindeki poşetleri yere koyarak dizlerinin üstüne çöktü. Ardından hafifçe gülümsedi. Hayır, bu sahte bir her şey iyi, sorun yok gülüşü değildi. Bu tamamen samimi bir sana zarar vermeyeceğim gülümsemesiydi. Küçük çocuk bunların arasındaki farkı kendinden daha iyi biliyordu. Sarışın oldukça kibar bir sesle konuşmaya başladı. "Chuuya neden bağırarak koştuğunu sorabilir miyim?"
Chuuya isimli kızıl çocuk birden tüm korkusunu unuttu, yüzü yeniden neşeyle aydınlandı. Şu an tamamen normal bir çocuk gibi görünüyordu. Ellerini ve kollarını hızlı hızlı sallayarak heyecanla anlatmaya başladı. "Sana geçen gün anlattığım uçan çiçeği yine gördüm! Ama bu seferki farklı bir renkteydi." Birkaç saniye duraksadı, her şeyi yeni öğreniyordu ve bazen bu yeni bilgileri birbirine karıştırıyordu. Bir elini çenesine koyup hafifçe kaşlarını çattı düşünüyordu. O rengin adı neydi? Onu izleyen sarışın adam bir saniye bile gülümsemeyi bırakmıyordu. Sonunda çocuğun yüzü yeniden aydınlandı ve heyecanlı konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Mavi! Bu sefer ki mavi renkteydi Verlaine-san! Çok güzel bir uçan çicekti."
Verlaine denilen bu sarışın adam, hafifçe kıkırdadı. "Chuuya, bu uçan çiçeğin adının kelebek olduğunu daha önce de söylemiştim öyle değil mi?"Chuuya kaşlarını hafifçe çattı ve dudaklarını büzdü, kafasını diğer tarafa çevirip kollarını önünde birleştirdi. Sesinde bariz bir öfke vardı. "Ama uçan çicek kelebekten çooook daha güzel bir isim ayrıca akılda kalıcı."
Verlaine kıkırdamaya devam etti. "Ya da sadece sen çok unutkansındır." Karşılığında aldığı cevap daha çok bir çığlık gibi duyulan "BEN UNUTKAN DEĞİLİM." di. Verlaine pes eder gibi ellerini kaldırdı öfkeli çocuğa karşı sonra yerinden kalkıp poşetleri bir eline aldı. Diğer elini kızıl ufak tefek çocuğa uzattı. "Senin için birkaç hediyem var, hadi gel içerde onlara bakalım."
Ufak tefek çocuk birkaç saniye duraksadı, elini tutmalı mıydı? Ya az önce sesini yükselttiği için ona ceza vermeye götürüyorsa... Ama ona güvenmekten başka şansı var mıydı? Pek değil, bu yüzden korkarak file olsa ona uzatılan eli tuttu ve sarışın adam ile bahçeden ahşap kapıya yürüdüler.
İçeri girdiklerinde mutfakta onları siyah dalgalı uzun saçlı, havanın sıcaklığına ve evde olmasına rağmen kalın kıyafetler giymiş, ki buna rağmen adamın hafifçe titrediği belli oluyordu, biri karşıladı. Adamın kahverengi gözlerinde bariz bir yorgunluk vardı ama yine de o gözler asla canlılığını kaybetmiş gibi değildi. Sadece tatlı bir yorgunluğa ev sahipliği yapıyordu. Siyah saçlı adam onları görünce gülümsedi. "Paul sonunda geldin. Senin için endişelenmeye başlamıştım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğum Günü (Bsd One-shot)
FanfictionEğer, Rimbaud ve Verlaine Chuuya'yı tutulduğu tesisten kurtarıp gözlerden uzak bir dağ evine yaşamaya gitseydi ne olurdu? Sorusu üzerine kurulu bir au'da geçen kısacık bir hikaye