Bayan Detty'nin evi herkesin kolayca ulaşabileceği bir konumdaydı. Bu yüzden yolculuk çok uzun sürmemişti. Vardığımızda hava kararmıştı ve gece tüm görkemliliğiyle canlı cansız her varlığın üzerine inmeye hazırlanıyordu. Önünde durduğumuz ev gecenin içinde ışıklarla aydınlatılmıştı. Saçaklarından asılan çiçekler etrafına misk kokuları yayıyordu ve büyük, geniş pencerelerindeki pastel perdeleriyle sıcak bir görüntüsü vardı. Taba ve kahve tonlarının ağırlığı beklenmeyen bir ferahlık kazandırmıştı bu yapıya.
Bu eve şimdiden ısındığımı hissediyordum.
"Gidelim mi?"
Bakışlarımı Charles'a çevirdiğimde kolunu uzatmıştı. Suçluluğun gölgesi bir tente gibi üstüme düştüğünde gözlerimi kaçırarak bunu bertaraf etmeye çalıştım. Koluna girdim ve birlikte evin girişine uzanan merdivenleri çıktık. Babam arkamızdaydı. Bizi takip ediyordu. İçeri girdiğimizde gerildiğini gördüm önce ama sonra tanıdık birkaç kişiyi görmenin verdiği güvenle rahatladı. Şimdi yanımızda yürüyor ve yanından geçtiğimiz insanlara selam veriyordu. Işık gözlerimi kamaştırsa da ben de kısa bir süre sonra alıştım ve etrafımı incelemeye başladım.
İnsanlar küçüklü büyüklü gruplar halinde salonun farklı noktalarına dağılmışlardı. Sohbet ediyorlar, bu güzel organizasyonun tadını çıkartıyorlardı. Kelimeleri yakalayamıyordum elbet ama herkesin bu konuşmalardan hoşnut olduğunu görebiliyordum. Arada duyulan hafif kahkaha ve gülüşler uğultuların arasında belirginleşiyor, sonra yavaşça sönerek kayboluyordu. Bu gece, kuşkusuz açıkça fark edilir bir neşe getirmişti.
Salon, ahşap ve maundan yapılmış farklı şekillerde birçok mobilyayla donatılmıştı. Üzerlerindeki çeşitli biblolar ve heykeller onları sıradan olmaktan çıkarıp son derece göz alıcı bir forma dönüştürmüştü. Bir köşede büyükçe bir gramofon duruyordu. Bir başka köşedeyse bir piyano vardı ve hemen yanında uzunca bir masa yer alıyordu. Yiyecek ve içecekler konukların beğenisine sunulmuştu.
Bayan Detty kesinlikle taktir edilecek bir iş başarmıştı. Zevkli bir kadın olduğu elinin değdiği her yerden belli oluyordu.
Babam bir grup arkadaşıyla konuşmaya başladığında onu geride bıraktık ve ilerlemeye devam ettik. Gözlerim tanıdık birilerini aradığında Charlotte'un el salladığını gördüm. Emily yanında değildi. Bu gece için onu bir bakıcıya emanet etmişlerdi. Heyecanla bizi masasına çağırdı ve çok geçmeden Bay ve Bayan Bertram'ın oluşturduğu küçük gruba dahil olmuştuk. John da yanımıza geldiğinde aramıza katılan birkaç arkadaşıyla grubumuz genişledi.
Sohbetlerin konusu bu kez sınırlı değildi. İş amaçlı olmadığı için her kesimden insan vardı. Bu da konuşmaların tek bir konuya bağlı kalmasını önlüyordu. Sevinmiştim. İlk kez bir davetten her zamankinden daha fazla zevk alacağımı hissediyordum.
Ama yine de bir yanım hala huzursuzdu. Esas beklediğim kişi burada değildi ve onu görmeden rahatsızlığımın geçmeyeceğini biliyordum.
Dakikalar ilerliyordu. Konuklar gelmeye devam ediyordu. İçecekler ve yiyecekler ikram edilmeye başlamıştı ama Carlisle hâlâ görünmemişti. Konuşmaya odaklanmaya çalışarak biraz daha masaya eğildim. Bunun boş yere bir çaba olduğunu anlamamsa uzun sürmedi. Doğruldum tekrar ve belli etmemeye özen göstererek gözlerimin bir kez daha tüm odayı arşınlamasına izin verdim. Gelmeyeceğine dair inancım güçleniyordu. Hayal kırıklığının ezici ağırlığıyla karşılaşmaktan endişe duyuyor, bunu yaşayabilecek olma ihtimalinden korkuyordum. Fakat ümitlerim yavaş yavaş tükenmeye başladığı sırada onu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESME (KISA HİKAYE)
FanfictionGülüşünde anlayış vardı; anlayıştan çok daha fazlası. Carlisle Cullen & Esme Cullen • Alacakaranlık Hayran Kurgu •