0.7

437 174 89
                                    

Buna tam olarak ne cevap vereceğimi bilemedim ama bedenim kontrolü ele aldı ve başımı hayır anlamında iki yana salladım. Başını hafif eğerek bana baktı.


“Emin misin? “


Başımı evet anlamında sallayarak.

“Evet, eminim. “ dedim ve yalan söylediğim anlaşılmasın diye, tuhaf bir şekilde gülümsedim.


“Peki, madem öyle diyorsun, daha fazla bir şey sormayacağım. Ters giden bir şeyler varsa ortaya çıkar zaten. “


Hiçbir şey demeden, gülümseyerek omuz silktim.


“Daha fazla sahne yoksa eve gidebilir miyiz? “


“Gün daha yeni başladı ne eve gitmesi?”


Aklına kurnazca bir fikir gelmiş gibi yanıma yaklaştı.


“Hadi gidip Ferit’i gözetleyelim. “ diye fısıldadı kulağıma doğru eğilerek. Kafamı çevirdiğimde göz göze geldik, nefesini yüzümde hissedebiliyordum.


“Neden fısıldıyorsun? “  dedim fısıldayarak. Yüzüme baktı ciddiyetle ve sonra aniden bir kahkaha patlattı. Eliyle gülüşünü gizlemek için ağzını kapatmaya çalışıyordu ama bilerek değil, öylece bedeninin yaptığı herhangi bir hareketti.


“Gizli bir plan yapıyormuş gibi hissettim. Sadece merak ediyorum, Ferit’e nasıl bir hayat yazdın acaba? “ elimden tutarak beni odadan çıkarmaya çalıştığında onu durdurdum.


“Bekle, sana bir şey söylemem gerek."

Artık ona kitabın asıl kurgusunu söylemenin tam zamanı olduğunu düşündüm. Onu daha fazla kandırıp kendime bu vicdan azabını yaşatamazdım. Gerçi, onu ben kandırmamıştım, kendisi yanlış anlamıştı, ama ben de yanlış anlamayı düzeltmediğim için suçluyum. Yüzüme baktı ve sanki söyleyeceklerimi tahmin etmiş gibi ben konuşmadan o başladı konuşmaya.


“Ne söyleyeceğini biliyorum. “


Gerçekten tahmin edebilmiş miydi? Tabii ki, bu mümkündü. Salak değilse eğer kitabın asıl kurgusunu anlamış olurdu zaten.


“O asistan kızı ben Ferit’i kıskanayım diye dahil ettin değil mi kurguya? Böylece ben onu kıskandığımı belli ettikçe aramızdaki aşk daha da güçlenecek. “


Yanlış anladığı bir şeyi savunmak için her olaya bir mantık kılıfı uyduruyordu.



Çağla’dan.


Onu izliyorum, çalışırken koca karınlı, obur bir insana benzetiyorum onu. Sanki iş yemekmiş ve o da durmadan onu yiyormuş gibi geliyor bana. Onunkisi işkoliklik değil, tamamen farklı bir şey. İşkolik olmaktan daha beter bir şey, sanki dış dünyadan kaçıp, kendine ait olan iş dünyasına atmış kendini. Bunu yaparken de çevresindekileri tamamen unutuyor, bir bakıma kendini kapatıyor.


Ayaklarım uyuştu, iki saattir ayakta durmaktan olsa gerek. Dikkatini dağıttığım için oturmama müsaade etmiyor, tanrım bu çok acımasızca!


Ayak üstünde daha fazla duramıyorum yine de dengemi bir şekilde korumalıyım. Güç bela edindiğim işimin ilk gününde kapı dışarı edilmemek için çabalamalıyım. Stajyerlik maaşına bile razıydım ama ilk defa şans yüzüme gülmüştü ve iyi maaşlı bir işe alınmıştım. Sanırım bu, bir bakıma babamın da şansıydı, sonuçta işe gelmeden önce onun hastane masraflarını karşılayabilme maksadıyla çıkmıştım evden.


Her neyse, bu buzdolabı kılıklı herif bir müsaade etse de otursam. Acaba...


Bakışlarımı ona diktim. Alnının ortasına baktım ve odaklandım. Şimdi onun beyninin içine girecektim ve telepatiyle gönderdiğim mesajlara uymasını sağlayacaktım, sonra da benim kuklam olacaktı. Gözlerimi kıstım, bütün dikkatimi toplayarak iyice odaklandım.

Olağanüstü Sen ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin