Market

87 5 0
                                    

Marketten abur cubur almak için alışveriş sepetini alarak tatlı reyonuna gittim. Gözüme çarpanları alarak sepetimin bir köşesine düzenli bir şekilde yerleştirdim. İçecek olarak; kolanın benim için yeterli olacağını düşündüm. Ama sadece düşündüm. Kendime engel olamadan elimi üst bölümden çikolataları, elimi bol tutarak ne gelirse, alt bölümden ise bir tane daha büyük boy kola, üç-dört adet latte ve neskafe alarak meyve reyonunun yolunu tuttum. Sepetim abur cuburla dolduğu için meyveleri koyacağım yer kalmamıştı. Sanırım bir tane sepete daha ihtiyacım vardı. Elimdeki sepeti bir yere bırakmayarak alt kata indim, meyveleri ve alacağım başka yiyecekleri koymak için bir sepet daha aldım. Yürüyen merdivenlere geldim, ilk adımımı atamadan uzun boylu esmer bir genç adam koluma çarpmasıyla irkildim. Gözlerimin içine bakarak benden özür diledi ve yürüyen merdivenleri hızla çıktı. Arkasından öylece bakıyordum. Tekrar marketin yolunu tuttum. Aldığım sepete canımın çektiği meyveleri koydum ve başka bir şey almayacağım düşüncesiyle kasaya doğru ilerledim. Kasaya ulaştığımda bana merdivenlerin orada çarpan adamla tekrar göz göze geldim. O kadar çekiciydi ki gözlerimi ondan alamıyordum. Ellerim birbirine dolaştı. Kalbimin atış sesini duyabiliyordum. Nabzım yerinden çıkacak gibi atıyordu. Elmacık kemiklerimin kıpkırmızı olduğunu hissediyordum. Zorla yutkunuyordum. Sadece ona bakıyordum. Arkamızdaki insanların sırada kuyruk olduğunu aldırmadan sadece bir kaç dakikalığına gözlerimi gözlerine kilitlemiştim. Gülümseyerek,'' iyi misin?'' dedi. İyi olduğumu -ve sanırım- ona aşık olduğumu söylemek istedim. Ama bu aptallık olurdu. Yeni gördüğün ve hiç konuşmadığın, tanımadığın bir adama aşkını itiraf etmek kadar saçmalık olamazdı. Gözlerimi kaçırarak, daha doğrusu ona bakmamaya çalışarak,'' iyiyim.'' Dedim. Boğazımı bir kaç saniyede temizledim ve kasiyere dönerek,''evet, ne kadar tuttu?'' dedim. Kasiyer,''doksan beş lira tuttu hanımefendi'' dedi. Küçük çantamdan cüzdanımı çıkardım ve kredi kartlarımı aradım. Ama yerlerinde yoktular. Nakit vermeyi düşünmüştüm ama nakit te yanımda getirmemiştim. Cüzdanımı çantama koyarak, küçük çantamın içerisine elimi daldırdım ve belki bir kredi kartı olabilir düşüncesiyle kurcalamaya başladım ve sonucunda başarılı olmuştum. Kredei kartını kasiyere uzattım. Kasiyer kredini kartını aldı ve bankottan geçirdi. Kasiyer,'' Hanımefendi yeterli bakiyeniz yok. İsterseniz başka bir kredi kartını deneyebilirsiniz'' dedi. Unutmuşum; En son anneme hediye almak için kredi kartına ihtiyaç duymuştum ve bu kredi kartıyla ihtiyaçlarımı gidermiştim. Nasıl unutabildim? Poşetleri tekrar yerine koyarak kasiyere döndüm ve,'' hepsini iptal edebilir miyiz?'' dedim. Herkes bize bakıyordu. Sırada kuyruk olan insanlar acele ettirdikleri için elim birbirine dolaşıyordu ve onlara dönerek,'' biraz daha bekleyemez misiniz?'' dedim. Tam arkamda nefesimi kesen adam, kasiyere ne kadar borcumun olduğunu sordu. Kasiyer,'' doksan beş lira Bay James'' dedi. Cüzdanından nakit parayı çıkardı ve kasiyere verdi. Poşetleri elime tutuşturarak,'' bunu bir özür olarak kabul et.'' Dedi. ''Buna gerek yoktu. Kendim halledebilirdim.'' Ardından,'' almayarak mı?'' dedi. '' Sanırım. Yani, şey evet.'' Dedim. Tanrım ne kadar aptaldım. Düzgün konuşmayı bile beceremiyordum. '' Önemsizdi. Yine aynı durumda olsaydın yine yapardım.'' Dedi. Pekala. Bayılacaktım. ''Ben, ben teşekkür ederim. Bunu size ödeyeceğim. Söz veriyorum. İsterseniz bana telefonunuzu verebilirsiniz?'' dedim. Sadece gülümsüyordu. Neden telefon numarasını istemiştim ki? '' ya da iş yeriniz varsa parayı oraya getirebilirim. Ya da siz söyleyin.'' Dedim yanaklarım kızararak. ''Para mühim değil. Ama borcunuzu ödemek istiyorsanız beki bana bir kahve ısmarlayabilirsiniz.'' ''Elbette isterim.''dedim. ''O zaman telefon numaramı yazmamı isteyeceksiniz.'' Dedi. Siyah ceketinin cebinden bir kağıt ve kalem çıkarıp numarasını yazdı.'' İşte bu benim numaram. Dilediğiniz zaman bana buradan ulaşabilirsiniz.'' Dedi. ''Teşekkür ederim. Gerçekten teşekkür eederim. O zaman bu akşam eğer uygunsanız kahve yerine sizi akşam yemeğine çıkarabilirim?'' Tanrım. Çok salakça bir soruydu. Ben, onu akşam yemeğine çıkarmayı teklif etmiştim. Pekala deliriyordum. Ellerini, öne gelen saçlarını arkaya atmak için, saçlarının arasına götürerek, güldü. '' Mm.. Bu olabilir. Kulağa fena gelmiyor. Peki akşam yedide sende olacağım. Şu an gitmem gerek işe geç kalıyorum.'' Dedi ve hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşmaya başladı. Arkasından, '' İyi de sen benim evimi bilmiyorsun ki. Bana nasıl ulaşacaksın?'' dedim. Durdu ve bana dönerek, '' Sana telefon numaramı verdiğimi hatırlıyorum.'' Dedi, tekrar hızlı adımlarla yürümeye başladı. Ona yetişmek için poşetleri elime sıkıştırarak koşmaya başladım. Aşk mıydı bu? Yoksa sadece platonik aşk mıydı? Hangisiydi bilmiyordum ama içimdeki ses sadece onun peşinden gitmemi istiyordu. Ayaklarım koşar adımlarla beni onun peşinden götürüyordu. Bir an duraksadı, '' Neden benim peşimden geliyorsun? Sana işe gideceğimi ve senden daha önemli işlerimin olduğunu söylüyorum. Şimdi uğraşacağım kişi sen değilsin. Evine git, şekerleme yap ya da bilmiyorum bir şeylerle uğraş. İlgi alanımda değilsin.'' Diyerek alışveriş merkezinin kapısından dışarı çıktı. Siyah Lamborghini Reventon arabasının kapısını açmadan önce siyah gözlüğünü taktı. Beni görmemesi için kapının oradaki kalabalığın içerisinde onu izliyordum. Arabasına binip gitmişti. Sözleri aşağalayıcı ve kalp kırıcı olmasına rağmen başıma gelen geçenlerden en güzel, ilk kişiydi. Bir süreliğine yere bıraktığım poşetlerimi almadan önce çantamdan telefonumu çıkardım ve menüden telefon rehberine tıklayak şoförümü aradım. Beni alışveriş merkezinden almasını söylerken karşımda geçen sene bizim okuldan mezun olan Jenna'yı gördüm. Telefon görüşmem bittikten sonra Jenna'ya koşarak sert bir şekilde sarıldım. İkimiz de kahkahalara boğulmuştuk. O, çok sevimli, zeki ve çekici bir kızdı. Ne zaman üzgün olduğumu görse beni mutlu etmek için elinden geleni yapmaya çalışırdı. Beni en sevdiğim papkekleri yaparak mutlu ederdi. Ah... Çantasından papkeklerin kokusunu alıyordum. Kollarımı boynundan çekerek çantasını kolundan çıkardım ve fermuarını çekerek içerisinden poşete sarılmış taze, yeni yapılmış ve daha sıcak olan papkekleri çıkardım. Jenna'ya bakarak, '' Jenna, bunları sen mi yaptın yoksa satın mı aldın?'' dedim. '' Tabiki de satın aldım. Benim papkek yapamadığımı unuttun mu?'' diyerek çantasından bir kaç papkek daha çıkardı ve kendisinin yemesi için poşetleri yırttı. Kakaolu papkekleri midesine götürürken ben de çilekli, franbuazlı papkekleri mideme indiriyordum. Yoldan gelen geçen bize bakıyordu. Ama önemsemiyorduk. Hem gülüyorduk, hem de papkeklerimizi midemize inmesine izin veriyorduk. Alışveriş merkezinin çıkış kapısının karşı yolda olan şoförümün kornoya basarak beni gözetlediğini gördüm. Ağzımı suyla temizledim, dudaklarımın çevresinde kalan papkek kırıntılarını elimle temizleyerek hala yemekte olan Jenna'ya, ''Hadi benimle bize geliyorsun. Senden itiraz ya da her hangi bir şey duymak istemiyorum.'' Diyerek yerdeki poşetleri aldım ve Jenna'yı konuşturmadan koluna girdim. Elleri boş olduğu için bendeki poşetlerin bir kaçını ona verdim. Jenna, ''Eee... Ne yapacağız evde? Dışarıda olsaydık yapacak bir şeyler bulurduk.'' Dedi. Arabaya biner binmez elimizdeki poşetleri bir başka koltuğa düzenli bir şekilde yerleştirdik. Araba hareket halindeyken Jenna,'' Altıncı hissim bana söyleyebileceğin şeyler olduğunu şiddetli bir şekilde bastırarak söylüyor. Seni dinliyorum. Lütfen detayları unutmayalım anlatırken olur mu?'' Diyerek gülümsedi. ''Pekala. Bugün abur cubur, içecek ve meyve almak için markete geldim. Alışveriş sepetim sadece abur cuburları aldı. Meyvelere yer kalmadığı için alt kattan bir sepet daha almak için yürüyen merdivenlerden indim. Aldıktan sonra tekrar yürüyen merdivene adımımı atacakken nefesimi kesen adam bana yalnışlıkla çarptı.'' Soluk aldıktan sonra tekrar devam ettim, '' Hiçbir şey demeden gitti. Ben de tekrar markete döndüm. Alacaklarım bittikten sonra kasaya gittim ve onu karşımda gördüm.'' Anlatırken bile kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Jenna,'' Peki sonra ne oldu?'' dedi. '' Sonra alacaklarımı ödemek için elimi cüzdanıma attığımda nakit paramı ve kredi kartlarımı getirmemişim. Çantamdan sadece anneme ve benim ihtiyaçlarıma harcadığım kredi kartını çıkardım ama o da kırmızı alarmı işaret etti. Yani onda da para bitmiş.'' '' Peki sen ne yaptın? ''dedi Dikkatli bir şekilde dinleyerek. '' Ben bir şey yapmadım. Aslında bunları almaktan vazgeçtiğimi kasiyere söyledim ama o borcumu ödedi. Bunu bir özür olarak kabul etmemi istedi. Ben de teşekkür ettim.'' Dedim. '' Bu kadar mı? '' dedi. '' Hayır, ondan telefon numarasını istedim ve akşam yemeği için bugün bana gelecek.''dedim. '' Aman tanrım! Seni hazırlamamız gerekiyor. Saat kaçta gelecek?'' '' Yedide'' dedim. Kolundaki saate baktı. Saat, 15. 01' i gösteriyordu. Jenna,'' Acele etmemiz gerek. Ben yemekleri hazırlayabilirim. Sen de hazırlanırsın, olur mu?'' dedi. ''Jenna, yemekleri yapabileceğinden emin misin?'' dedim kaşlarımı kaldırarak. Gülümseyerek, yüzündeki gamzeleri ortaya çıkardı. ''Tabiki yapabilirim.''dedi. Arabadan indik, koltukların üzerinden poşetleri alarak eve doğru ilerledik. Poşetleri Jennaya verikten hemen sonra küçük çantamın içerisinden sünger boblu anahtarlığımı çıkardım. Girişte masa, sandalye ve konsolo, konsolonun üzerine serilmiş orkideler ve yaprakları gelişi güzel göstermek için yeterli oluyordu. Babam, annemden boşandıktan iki yıl sonra annemin dekor ettiği duvar kağıtlarının yerine gri, parlak bir duvar kağıdı yaptırmıştı. Girişteki en sevdiğim yer duvar kağıtlarıydı. Girişin tam karşısında yatak odalarına uzanan merdivenler, merdivenlerin hemen arkasında büyük, her tarafı şık avizelerle döşenmiş, altın sarısı koltukları olan klasik oturma köşesi, oturma köşesinin karşısında televizyon takımı, koltukların çaprazında koyu kahverengi masalar, masaların üzerlerinde küçük çiçekler ve klasik müzik kutusu ve merdiven duvarlarının üzerine asılmış aile resimlerimiz, küçüklük fotoğraflarım... Jenna, ''Haydi, sen odana çık ve güzelce hazırlanmana bak. Ben yemekleri hazırlayacağım.'' Dedi. Kısa bir süre boyunca Jenna'ya baktıktan sonra, ''İyiki varsın.'' Dedim, gülümseyerek. Yanıma geldi ve bana sarılarak,'' sen de. Şimdi git ve hazırlan. Daha sonra bana bay nefes kesicinin nasıl birisi olduğu anlatacaksın.'' Diyerek kahkaha atmaya başladı. Birlikte gülmeye başladık. ''Jenna, çok kötüsün.'' Dedim. ''Bunu bana az önce 'iyi ki varsın' diyen kız mı söyledi? Yoksa ben mi yalnış anladım?''dedi. Yanağına öpücük kondurarak,'' Sen yalnış anladın. Şimdi gidip hazırlanmalıyım bayan meraklı.'' Dedim. Saçlarımı arkaya toparlayarak. Merdivenlerden çıkarken,'' Alysse, seni daha önceden hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Beni aldırma ama fazla kendini kaptırmamalısın. Çünkü daha tanımıyorsun bile. Her neyse. Git hazırlan.'' Dedi. Ona döndüm,'' Biliyorum, kendimi fazla kaptırmayacağım. Bana güvenebilirsin.'' Dedim. ''Elbette sana güveniyorum.'' Dedi. Merdivenleri ikişer ikişer çıktım. Odam çatı katındaydı. Her tarafı özenle düzenlenmiş bir prenses odası gibiydi. Pencerelerde perde yoktu. New York'u kuş bakışı olarak görüyordum. Yatağım Pencerenin hemen yanndaydı. Aynalı gardırobum yatağımın karşısındaydı. Avizem sade ve turkuazdı. Duvar kağıdı olduğu gibi parlak griden ibaretti. Ayakkabılarımı çıkardım ve kendimi yatağa attım. Gözlerime gelen bir tutam saçımı üfleyerek arkaya attım. Nedensizce gülüyordum. Bu gün benim gecem olacaktı. Özel olmalıydım. Gözlerini benden alamayacak kadar şık olmalıydım. Gözlerimi kapadım ve onu düşündüm... Üzerimde balık kesimli v şeklinde olan kırmızı bir elbise vardı. Saçlarımı üstten zarif bir topuz yapıp ayaklarıma rugan gri bir topuklu ayakkabı geçirmiştim. Makyajım göz kamaştırıcıydı. Gri küpelerim ve kolyem makyajımı ve üzerimdeki kıyafetimi tamamlıyordu. Odamdan çıktım, merdiven basamaklarını teker teker inerken merdivenin sonunda gözleri bende olan adını bilmediğim bay nefes kesici karşımda duruyordu. Gri takım elbisesiyle çok etkileyici gözüküyordu. Bir eli cebinde, bir diğer elinde ise kırmızı yarılanmış şarap duruyordu. Gülümseyerek elini cebinden çıkardı, elini bana doğru uzattı ve benim ona ilerleyişimi izledi. Her ilerleyişimde orkide yapraklarıyla süslenmiş olan merdiven basamaklarında yankılanan topuklu ayakkabım ortama bir hava katıyordu. Uzattığı eli tuttum. Beni kendine çekti ve tenini tenime değdirdi. Kulağıma, ''Benimle dans edebilir misin?'' diye fısıldadı. Sesi o kadar yumuşaktı ki ona bağlanmıştım. ''Büyük bir zevkle'' dedim. Müzik yüksek bir sesle çalmaya başladı. En sevdiğim Ellie Goulding'in 'Love me like you do' şarkısı çalıyordu. Beni adeta kendine hapsetmişti. Ellerimden tuttu, gözlerimin içine bakarak dans ettik. Kahkaha seslerimiz, müziği bastırıyor, salonda yankılanıyordu. Eliyle beni döndürdü, hızla kendine çekti ve dudağımı dudağına sert bir şekilde bastırdı. Müzik duraksamadan ritimleriyle çalmaya devam ederken beni kucağına aldı ve salonun ortasına getirdi. ''Bugünümüzün özel olmasını istiyorum.'' Dedi. Gülerek, ''Ben de.'' Dedim. Tam olarak ne istediğimi bilmiyordum ama beni hiç bırakmamalıydı. Sanırım bunu istiyordum. Beni sevmesini, bırakmamasını istiyordum. Uzun bir süre birbirimize bakarken müzik aniden değişti. Skylar Grey'in 'I know you' şarkısı çalmaya başladı. Ağlıyordu. Neden ağladığını sormak istedim. Ama dudaklarımız birbirini bırakmıyordu. Bana baktı. Avuç içlerini yüzüme yerleştirdi ve öpmeye başladı. Öpüşüyorduk. Daha sert öpmeye başladı. Daha sert, daha sert... Gözlerimi açtım ve kapıda Jenna'nın beni izlediğini fark ederek hızla ayağa kalktım. ''Jenna. Yemekler ne durumda?'' dedim, ter içinde. Jenna,'' asıl sen ne durumdasın? Yemekler, masa, her şey sen hariç hazır. Tanrı aşkına bu kadarzamandır uyuyor muydun? Alysse, saat 6.00 ve bay nefes kesici saat yedide burada olacak. Senin onda telefon numaran var mı? Haberleşmek için?'' dedi. Tanrım bana nasıl ulaşacaktı? Saat 6.00'ı gösteriyordu ve bir saat sonra o gelecekti, ama nasıl? '' Sanırım, şey yok. Telefon numarasını sadece ben aldım. Haber vermeliyim. Şey... Telefonumu gördün mü? Ah... Tanrım berbat görünüyorum.''dedim. Jenna gülmekten kendini alıkoyamıyordu. ''Tamam, sakin ol. Seni ben hazırlayacağım. Ama öncelikle telefonunu bulup geleceği adresi mesaj atmalıyız.'' Dedi. İkimizde telefonu aramaya koyulduk. Ben yatağın altına bakarken o, salona bakıyordu. Aşağıdan Jenna,'' Telaşa gerek kalmadı. Buldum.'' Dedi rahatlatıcı bir sesle. Telefonu yanıma getirdi. Kaydettiğim numaraya tıklayarak, mesaj bölümüne girdim. Ne yazacağımı bilmediğim için yazıp yazıp siliyordum. Ellerim titriyor, nefesim daralıyordu. ''Beni hatırladın mı? Hani seni akşam yemeğine davet eden kız. Umarım hatırlamışsındır. Pekala. Adresim Greenwich Village. Bekliyorum..'' gönderiliyor... Gönderildi. Jenna, '' Hadi. Şimdi seni hazırlayalım.'' Dedi büyük bir heyecanla. Pufumun üzerine oturdum. Jenna saçımı dağınık topuz yaparken, ben gelen mesaja bakıyordum. Mesajda, '' Yarım saat sonra oradayım. Bu arada sana ne kadar komik olduğu nu söylemiş miydim?'' yazıyordu. Cevap vermeden Jenna'ya tam olarak ne giyeceğimi sordum. Jenna,' Bence siyah balık sırtı elbiseni giymelisin.'' Bir yandan saçlarımı yapmaya devam ediyor, bir yandan da ne giyeceğimin hakkında ortaya fikirler sunuyordu. ''Ayakkabı olarak da istersen kırmızı siveti giyebilirsin. Diğer ufak tefek şeyleri halledebiliriz.'' Dedi. Telefondan titreşim sesi geldi. Hemen mesajlar kısmına girerek, ' Orda mısın?' .

'Buradayım. Yolda mısın?'

'Evet.'

SONUN BAŞLANGICIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin