Colby

25 4 0
                                    

Utancımdan yerin dibine girmiştim. Ağzımdan kelimeler ufalanarak çıkarken,’’ Yardım etsene’’ dedim. Topuklu ayakkabıyı en son Jenna’nın mezuniyet töreninde giymiştim. O günden beridir topuklu ayakkabı giymediğim için yürümeyi unutmuş olmalıydım. İki elimle sandalyenin kolundan yardım alarak ayağa kalkmaya çalıştım fakat ayağım burkulmuş olmalıydı. Ağlamak istiyordum. Çünkü yere düşüp ayağımı burkmuştum ve en önemlisi rezil olmuştum. Colby yanıma geldi, ‘’Ellerini bana ver’’ dedi. ‘’Seni ayağa kaldıracağım.’’ Diyerek bana ellerini uzattı. ‘’İyi misin?’’ dedi. ‘’Sanırım ayağım burkuldu. Beni kucağına alman gerekiyor. Ayağa kaldırmamalısın. Bunu bilmiyor musun? Ya da bunu düşünmedin mi?’’ dedim kaşlarımı çatarak. ‘’Biliyorum. Ama seni ayağa kaldırmak istiyorum. Şimdi ellerini uzat yoksa ben kendim zorla tutarak kaldıracağım.’’ Dedi. Uzatmamakta kararlıydım. ‘’Pekala. O zaman benim yöntemimden deneyeceğiz.’’ Dedi. Ellerim betonun üzerindeydi. Kollarımdan sert bir şekilde tutarak ayağa kaldırmaya çalıştı. ‘’ Bırak beni. Canımı acıtıyorsun. Vazgeçtim. Kendim kalkabilirim.’’ Dedim. Herhangi bir şey söylemedi. Kollarımdan tutmaya devam ediyordu. Sustum. Sonunda kaldırmıştı. ‘’ İşte sanırım ayaktasın.’’ Dedi. Bir an dengemi kaybederek, kollarına düştüm. Yüzüm, yüzüyle buluştu. Aramızdaki sessizliği halen çalmaya devam eden Crazy in love şarkısı dolduruyordu. Bana her bakışında, nefesini her saniye daha da yakından hissediyordum. Dudağını dudağıma getirdi. Arasında sadece bir kaç santim kala dudağının yönünü değiştirerek burnuma götürdü ve bir öpücük kondurdu. Sonra, kulağıma,’’ Daha dikkatli olmalısın.’’ Dedi. ‘’Şimdi ayağına baktıktan sonra yemeğe oturabiliriz.’’ Diyerek beni kucağına aldı ve koltuğun üzerine yavaşça bıraktı. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Teşekkürler. Gerçekten bunu yapmana gerek yoktu. Kendim halledebilirdim mi demeliydim? Hayır. Bu oldukça trip atan ergen kızların tavrı gibi olurdu. Yoksa, Sana ne kadar cömert, kibar ve yakışıklı olduğunu söylemiş miydim? Yardımın için teşekkür ederim. Bir dahaki sefere daha dikkatli olacağım mı demeliydim? Şimdilik konuşmamayı tercih ettim. Colby,’’ Hadi. Ayağına bakalım.’’ Dedi. Elbisemi bacaklarımın üzerine iteleyerek topuklu ayakkabılarımı çıkardı. Ellerini ayağımın üzerinde her gezdirişinde içim kıpır kıpır oluyordu. Hiç bir acı hissetmiyordum. Sadece üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp onunla olmak istiyordum. İleri gittiğimin farkındaydım. Ama kendime engel olamıyordum. Gözlerini ayaklarımdan bana çevirdi ve ‘’ Ne istiyorsun? ‘’ dedi. İstediklerimi ona söyleseydim bir daha göremeyecek şansım olabilirdi ya da aşağılanabilirdim. En kötüsü görüşmek istemezdi. Zaten bu yemekten sonra  bir daha görüşebileceğimizi sanmıyordum. Gözlerimi ondan kaçırmaya, ayaklarıma konsantre olmaya çaışırken,’’ Ben... ben...’’ Boğazımdaki tükürükleri temizledim, kekeleyerek, ‘’ Ben şu.. şu an yemek yemek istiyor olabilirim. Sonra belki biraz sohbet... Sonra...’’ Ah... Tanrım tökezlemiştim işte... Şimdi de sonrasını soracaktı... ‘ O güzel dudaklarından ısırmak, sulu bir şekilde öpmek, sonra ellerini belime dolayarak dans etmek... Dans ederken dudaklarımın boğazımda dolaştırdığında bıraktığı hissi hissetmek, ellerimi saçlarında gezdirerek seni kendime çekmek, ; seni seviyorum cümlesini söylemek istiyordum. Tabiki daha fazlası da olabilirdi. Colby, ‘’ Sonra? ‘’ dedi. Kısık bir sesle. Cesaretimi toplayarak,’’ Sonra, belki film izleyebiliriz.’’ Demiştim. Sanırım cesaretimi toplayamamıştım. Tanrım. Colby,’’ Odan nerede?’’ dedi. ‘’Üst katta.’’ Dedim. Aniden beni kucağına aldı. ‘’Ne yapıyorsun?’’ dedim. ‘’Seni odana çıkarıyorum. Bu gün içinse seni affediyorum. Ama yemek sözünü unutmayacaksın. Sen bu haldeyken eğlenemeyiz. Değil mi? Şimdi biraz dinlen. Ben de yanında kalacağım.’’ Dedi. Çok çekiciydi. Etkileyiciydi, yakışıklıydı, anlayışlı ve sempatikti. Kısacası mükemmellik kelimesinin içerisindeki her şeydi. Çarçabuk aşık olan, nefret eden ya da utanan birisiydim. Doğru dürüst yalan söylemeyi beceremezdim. İnsanların karşısında kendimi iyi ifade edmezdim, etsem elim ayağıma dolaşır, avuç içlerim terlerdi. Ben de avuç içlerimle oynamaya konsantre olmaktan karşımdaki kişiyi dinleyemezdim. Kısacası hiç başkaları gibi resmi bir karakter olamazdım. Ona bakarak, ‘’Bu günü 

SONUN BAŞLANGICIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin