Başladığınız tarihi benimle de paylaşır mısınız?
Bu arada kapağı ben yaptım beğendiniz mi?
Keyifli okumalar yavrucuklar... Yorumlarınızı bekliyorum.
Hemen bölüm başlığımızın anlamını açıklıyorum Totoro'larım
Meyus: Üzgün, ümitsiz, karamsar ve kederli anlamlarına gelir.
•
Bugün 17 Ocak 2022...
Hayatımda ilk defa bir şeyler yazmak için elime kalem almıyorum ama ilk defa bu kadar çok yazmak istiyorum. Eskiden sadece günlük yazmak için yazdığım ama bir süre sonra bıraktığım, ya da yazmaya üşendiğim , en basiti ise unuttuğum bir eylemdi günlük yazmak. Lakin bugün... Bu akşam... Sadece yazmak istediğim için yazıyorum. Artık içimde tutamıyorum. Bir şekilde dışa vurmak istiyorum ama yapamıyorum. Aklıma gelen en iyi yol ise yazmak. Hiçkimseye hiçbir şeye gerek duymadan sadece yazmak. Hayatımda hiçbir zaman şu an olduğum kadar yalnız hissetmedim. Halbuki bugün, dün veya önceki günde olanlardan farklı tek bir şey bile olmamıştı hayatımda. Hatta belki hayatımın öncesini düşündüğümde benim açımdan güzel bir gün bile olabilirdi. Ama tam şu an, şu dakika anlıyorum ki son birkaç senenin birikimi olan yalnızlığım bu akşam saat 21.35'te başıma vurmuştu.
Aslında dışarıdan bakıldığında yalnız bir insan değildim. Arkadaşlarım vardı, annem vardı, ağabeyim vardı, babam?
Babam yoktu. Ben 17 yaşımdayken kaybetmiştik. Kendimi bildim bileli hasta bir insandı benim babam. Ama mükemmeldi. Her baba mükemmeldir edebiyatı yapamayacağım çünkü değil ama benim babam mükemmeldi. Onu işe gidip gelirken bile zor hatırlıyordum. Sanırım en son işe ben ilkokuldayken gidiyordu. Çok fazla anımsayamıyorum. Dedim ya ben bildim bileli hastaydı. Ama hastalığı hiçbir zaman bizim iletişimimizi etkileyecek düzeyde olmamıştı. Sadece nefes alamıyor ve yürüyemiyordu ama benim için en mükemmel insandı.
Babam varken onun yokluğunu asla düşünemezdim. Oysa hayat ne kadar garip dört senedir düşünemediğim o şeyi yaşıyorum. Babam ilk öldüğünde hiç ölmüş gibi değildi. Hastanede hemşire "başınız sağ olsun." Dediğinde, gömüldüğünde ya da yedisinde, kırkında hiç birinde ölmüş gibi hissetmiyordum. Sanki babanneme gitmiş veya dışarıya gezmeye gitmiş akşama gelecekmiş gibi. Annem bu düşüncenin sadece ilk birkaç ay olduğunu sonradan alıştığını söylüyor, bende öyle düşünüyordum ta ki bu satırları yazana kadar. Aslında hiç alışmadığımı, babama ölümü yakıştırmadığımı, elbet bir gün döneceğine kendimi inandırdığımı anladım içten içe. Bu yaptığım günah mı?
Annem. Adı Arzu. Annemi çok seviyordum bana anneden çok bir arkadaş oluyordu çoğu zaman aslında. Her zaman öyleydi. Onunla her şeyi konuşabiliyordum. Çok fazla kavga ediyoruz bu bir gerçek ama küs kalmak bize uygun değildi.
Kendimi yalnız hissettiğim ilk an babamı kaybettiğim zamandı gerçek anlamda. Ne kadar bunu kendime itiraf edemesem de bizim evde benim tarafımı tutan kişi babamdı. Annem ağabeyimi, babam ise beni tutardı. Artık yok. Bu düşüncemi asla dışa vuramıyor ve utanıyordum. Annemde ağabeyimde benim için her şeyi yapıyorlardı ama sanki babam gittikten sonra geri plana atılmışım gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Ağabeyimle kavga ettiğim zaman babam ikimizi de sustururdu. Ama bugün kavga etsek annem sadece beni susturuyordu. Benim içime atmama müsaade ediyordu.
Ağabeyim... Onunla aramdaki bağı hiçbir zaman anlayamadım. Bir ara iyi oluyoruz bir ara kötü oluyoruz. Ama hiçbir zaman arkadaş gibi olan ağabey kız kardeş ilişkimiz olmamıştı. Aramızda her zaman bir mesafe olmuştu. Ondan çekiniyordum. Annemden çekiniyordum. Ama babamdan çekinmezdim. Onun kucağına oturduğum zaman her şeyi söyleyebilirdim. Asla "bunu demeli miyim?" düşünmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübrem Düşler
General Fiction+18 sahneler barındıracağı için yetişkin okurlar için uygundur. Bakmalara doyamadığım gözlerine daldım. Öyle güzeldiler ki. Beni içine çekiyor, bir daha da bırakmıyorlardı. Gözleri bile bana bunu yapabiliyorsa kalbi bana ait olsa sahi, yaşayabilir m...