"Bu kadar içmenin manası ne? Yaramıyorsa içmeyeceksin." Şişmiş gözlerimle ona döndüm. Odadan çıkmamış bana bakıyordu. Evet arkadaşlar, ben dünyanın en salak insanıydım. Onu bu eve girdiği ilk gün, yatağa atmalı ve namusuna geçmeliydim. Ama gel gör ki; şimdi Hyunjin'i eller de değil, en yakın arkadaşım kapmıştı."Senin manitana şekil diye içtiklerini biz su niyetine içiyoruuuz! Konuşma." Dediğim şeyle göz devirdi.
"Neden ağlıyorsun saatlerdir gülüyordun oysaki?!" Yanıma gelip üstümdeki ceketi çıkartırken konuştu. Bense yakın temastan etkilenip daha çok ağlamaya başlamıştım.
"Hyunjin sen zevksiz misin?"
"Ne alaka?!"
"Jeongin'le birlikte olman da ne bileyim yaaaniiğğhhh hığğğhhh.." burnumu çekmekten beynim mukus dolsa da elimde değildi işte, çekiyordum. Hâliyle varla yok arası beynim, bulamaç olmuştu.
"Jeongin adına sevinmen gerekmez mi, niye böyle konuşuyorsun?" Ceketimi altımdan kurtarmak için beni doğrulttuğunda ince trikosunun yakasına yapıştım.
"Hyunjin, ben sence güzel miyim?"
"Ne?!"
"Güzel miyim, güzel miyim?"
"Güzel misin?"
"Değil miyim?"
"O manada demedim!"
"Ne hığğh manadağğ dedin?!"
"Felix neden soruyorsun bunu?!" Ağlamaklı bir ses çıkardığında onu sıktığımı anlamıştım.
"Zevkini ölçmek istedim ama zevksizmişsin Hyunjin." Yastığıma sarılıp ona götümü döndüğümde devam ettim. "Jeongin çok çirkin biliyorsun dimi?"
"Öyle mi?" Yatağımda hissettiğim hareketlilikle arkamı döndüm. Yatağın kenarına oturmuştu.
"Öyle öyle." Burnumu yastık kılıfına sürerken devam ettim. "Ya da evet, güzel ama siz ikiniz nasıl desem... Michelangelo tablosunun üstüne çizilmiş cin ali havası veriyorsunuz anladın mı?" dediğim şeyle güldüğünü duyabiliyordum.
"Cin Ali ben mi oluyorum?" Aniden ona döndüğümde bir an gidip gelmiştim. Sarsıntıdan dolayı mayışıklık bastırınca sızmadan önce konuşmuştum. Tabi arkama daha çok yaklaşan bedenini hissetmeye vaktim olmamıştı.
"Sen Michelangelo tablosusun Hyunjin."
...
Yarım saattir aynanın karşısında şişmiş gözlerime bakıyordum ve bu korkunçtu! Gözlerimin altı mosmordu ve şişmekten gözlerim daha da küçük duruyordu. Bu görüntü karşısında tekrardan ağlamak istedim. Hatta gözlerim bile doldu ama daha da kötü olmasın diye sakinleştim. Mutfağa inip buz bastırmalıydım.
Aşağı indiğimde Hyunjin'in kahve içtiğini gördüm. Uyandığımdan beri dün geceye dair hiçbir şey düşünmemiştim ve şu an aklıma gelmişti her şey. Jeongin şerefsizini atomlarına kadar ayırmak istiyordum, onu kuş başı doğrayıp soğanla kavurup köpeklere kavurma niyetine yedirmek istiyordum, onu kağıt misali 7'den sonra katlanabiliyor mu diye evirip çevirmek istiyordum... ama benim tek yaptığım mutsuz suratımla buzluktan buz çıkarmaktı. İşe yarıyor mu bilmiyordum ama hep bunu yapıyordum. Galiba yaramıyordu.
"Daha iyi misin?" Sorduğu soruyla omzumun üstünden ona baktım.
"Neyim varmış benim?"
"Hatırlamıyor musun?"
"Neyi?"
"Sızana kadar durmadan ağladın Felix." Hadi canım! Ben bunu farketmemiştim hiç, nasıl olur ya. Bende sanıyordum ki elektrikli süpürge ile gözlerimi vakumladım falan..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gündelik Düşler Fırtınası // HyunLix
Fanfiction[Tamamlandı] Sev beni zaman geçmiyor başka türlü Kader ağlarını ördü hiç sormadan Gündelik düşler fırtınasında insan Anlamam nasıl durur savrulmadan