Açıkçası ben Hyunjin'e yemek su falan vericez o yine evinde kalacak falan sanıyordum ama kapıda gördüğüm bavullar ve kolları bağlı Hyunjin, çekilmemi beklerken tehlikenin farkına varmıştım. Ama bir saniye neden bu kadar bavul vardı? Bülent Ersoy bile birkaç günlük konseri için bu kadar şey toplamıyordu? O zaman anladım işte, Bayan Hwang'ın kasteddiği şeyi.
Hyunjin'e dönüp 'Annenler şehir dışına göçmedi, evinizi satmadı!' demek istiyordum ama sadece elime tutuşturulan ağır bavulu almakla yetindim. Annem benim odamın karşısındaki odayı Hyunjin'e ayarladığını söylediğinde ise yüksek sesli bir yuh çekmiştim. Çünkü bunlar ne ara olmuştu haberim yoktu. Hyunjin ise, benim aksime, her şeyden haberdar gibi istifini bozmadan ilerliyordu. Sonunda odasına vardığımızda, içeri girdiğimiz gibi bavulu yere attım ve üstüne oturdum. "Hayırdır bizim evde bir günde üç farklı konser mi vericeksin, ne bu kadar şey?"
Dediğim şeyle gözlerini devirdi. Bavullarını özenle kenara koyup odaya bakındığında ne kadar ciddi olduğunu gördüm. Alt tarafı iki üç gün, diye bağırmak istiyordum ona. Oha bir saniye! Heyecanlanmıyordum. Ben niye heyecanlanmıyordum?! "Sende duydun, ne zaman gelecekleri belli değil. Ayrıca ben senin gibi üstüme giydiğim eşofmanla gece uyumuyorum."
Hah..Ne yani yatağa girerken üst mü değiştireyim?! Eşofman zaten yatarken giymek için yok mu? "Benim gibi derken? Herkes böyle yapıyor, sen anormalsin." Sırıtarak karşılık verdiğimde önüne gelen saçlarını kibarca kulağının arkasına iterken gülümsedim. O ne kadar erkeksi ve haşmetli olsa bile, aynı zamanda da bir kız kadar nazlı ve narindi.
"Odadan çık da üstümü giyineyim. Okula gideceğiz." Dediği şeyle gözlerimi büyüttüm. Zaten üstü giyinikti. Hatta benim normalde giydiğimden daha özenli bir şekilde giyinikti. Yine de laf etmedim. Hyunjin tam bir abartıydı. Arkamı dönüp odadan çıkacaktım ki bana "Sizde kaldığımı kimseye söyleme." demesiyle ona geri döndüm. Birincisi ben zaten kime diyicektim, ikincisi ise neden bu uyarıyı yapıyordu?
•••
"NE?!" Jeongin şaşkınlıktan bağırırken ben elimle ağzına şaplak atmıştım susması için.
"Bağırma, bağırma! Anneleri şehir dışına çıktı, o da bizde kalıyor." Dediğim şeyle gülmeye başladığında sinir krizi geçiricektim. Çünkü son iki günde hayatımda aksiyondan aksiyona atlıyordum.
"O çocuk 20 yaşında değil mi? Niye yatıya kalıyor?!" Konuştuktan sonra gülmeye devam ettiğinde ellerimle şakaklarımı ovaladım.
"20 yaşında ama 20 yaşında değil gibi... Jeongin, Hyunjin 5 yaşında bir kız çocuğu gibiymiş oğlum!" Jeongin son derece abartılı ve karakteristik gülüşü ile yarılırken bende gülmeye başlamıştım. Sabahtan beri kendimi tutuyordum ama prenses Hyunjin gerçekten tam bir şamataydı. "Üç tane bavulla geldi eve biliyor musun?!" Gözlerimdeki yaşları silerken birden boğazımı temizledim çünkü tüm bölümlere zorunlu ortak tarih dersindeydik. Bu da demek oluyor ki, birazdan Hyunjin buraya damlardı.
Dediğim gibi de oldu. İçeri girer girmez gözlerini gezdirip beni buldu. Normalde bana bakmazdı bile. Bana bakmayı bırak, o kimseyi gözleriyle taramazdı. Bakışıyla amacını anlamıştım, aklı sıra beni yokluyordu kömür kafa. Gözlerimi ondan çektiğimde o da arkadaşı ile önlerde bir sıraya oturmuştu. Bir süre ensesini izledikten sonra kafayı koymuş ve vurmuş, yatmıştım. Tarih dersini sevmezdim. Tarih bilgim, Vikings dizisiyle sınırlı olsa yeterdi bana.
•••
Günün çoğu dersler ve ortak bulunduğumuz her mekanda gözleriyle beni bulan Hyunjin ile geçmişti. Ona aşık olan bendim ve ben bile bunu bu kadar abartmıyorum. Ayrıca ben daha dün şalgama dönmüşken neden bugün hiç kızarmamış ya da gerilmemiştim bilmiyorum. Yoksa ben platonikliğe alıştığımdan Hyunjin ile etkileşime girince hevesimi mi kaybetmiştim? Hayır bu, ülkede ekonominin düzelmesi kadar imkansız bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gündelik Düşler Fırtınası // HyunLix
Fanfiction[Tamamlandı] Sev beni zaman geçmiyor başka türlü Kader ağlarını ördü hiç sormadan Gündelik düşler fırtınasında insan Anlamam nasıl durur savrulmadan