Film süresi boyunca sürekli Hyunjin'e dönüp durmuştum. Onun hafif arkasında kaldığım için beni farketmiyordu, tanrıya şükürler olsun ki. Yaklaşık 3-4 defa izlediğim filmi ise, şu an öyle bir heyecanla izliyordum ki filmin galasına gitsem bu kadar heyecanlanmaz gibiydim. Hyunjin ise gayet düz ifadeliydi. Arada kahvesini yudumluyor, onun dışında hiçbir hareket belirtisi göstermeden filmi izliyordu. İlk başta gerçekten şaşırmıştım. Tabi animasyon sevmeyen insan mı olur canım da.. yine de dediklerimin üzerine böyle bir şey beklemiyordum.Film bitince Hyunjin geriye doğru gerilmişti. Açtığı kollarından biri göğsüme değdiğinde eliyle 'pardon' işareti yapmıştı. Ben ise 'Ne pardonu canım, tekrar vur!' demek istemiştim.
Saat daha 20:00'e bile gelmemişti. Akşam yemeği için aşağı indiğimizde Hyunjin ile annemler arasında olan hiçbir konuşmaya dahil olmamış, yemeğimi yedikten sonra odama çıkıp oyun açarak oynamaya başlamıştım. Dış kapının sesini duyduğumda Hyunjin'in çıkmış olduğunu anladım ama bunun hakkında fazla düşünmedim. Ta ki dikkatimi oyuna veremediğimi anladığım ana kadar.. bir dakika sonrasında yani.
Nereye gitmişti böyle? Hiçbir fikrim yoktu. Onu izlediğim zamanlardan bildiğim bir şey vardı, o da Hyunjin akşamları dışarı çıkmazdı. Yani çok nadiren çıkardı. Arkadaşlarının doğum gününde falan. Arkadaşlarını ya da doğum günüsülerini nereden biliyorsun diyeceksiniz ama Jeongin bana her şeyi anlatıyordu. Jeongin gibi bir arkadaşın avantajı da buydu. Hyunjin'in aksine sizi asosyal olduğunuz için yargılamayan bir sosyaldi o.
Zamanın hızlı geçmesi için The 70's Show açmış ve izlemeye koyulmuştum. Sitcomlar vakit öldürmek için en mantıklı araçlardı, geçmeyecek türden olan vakitleri bile.
Saat 23:00'a yaklaşırken Hyunjin eve gelmişti. Merdiven sesini duyduğumda kapıma doğru gittim ve kulağımı dayadım. Kapısının önüne geldiğinde durmuştu sanki, bir şey duyamadım. Sonra kapısını açtığında tahminim doğru çıkmıştı.
Nedense onu görmek istiyordum ama o sadece bizde kalıyordu. Aramızda daha ileri bir şey yoktu. İleriden kastım arkadaşlık bu arada, arkadaş bile değildik biz. O yüzden pat diye gidemezdim oraya. Olduğum yere eğilip oturdum. Kafamda bahaneler üretiyordum. O kapıdan girip onu görmeyi o kadar istiyordum ki, sanki şimdi görmesem denizadamları Hyunjin'i kaçıracakmış gibi hissediyordum. Odama göz gezdirdim, oraya gitmem için bir şey çıkarmam gerekiyordu.
O an ise aklımdan tamamen çıkan bir şeyi görmüştüm. Titizim, düzenliyim diye geçinen Hyunjin gömleklerini odamda unutmuştu. Ben bunu neden şimdi farketmiştim ki?! Hemen ilerleyip onları elime aldım. Mis gibi kokuyordu ve ben, dünyada başka şeyleri koklamama kalmamış gibi hissediyordum. Belki de Voldemort da, Hyunjin gibi kokan birini bulduktan sonra ayıp olur diye, başka bir şey koklamamak adına burunsuz kalmıştı.
Şu an hâlim öyle acınasıydı ki.. Utanmasam ağlayacaktım Hyunjin'in gömlekleri diye ama şu an daha önemli bir görevim vardı. O da bu gömlekleri ütülemekti. Evet, yapacaktım!
Annemler salonda hala televizyon izlediklerinden dolayı odalarından gizlice ütü masası ile ütüyü kendi odama taşımıştım. Saat gece yarısına geliyordu ama bu benim hiç de umrumda değildi. Bu yüzden direkt internetten videolara baktım çünkü gerçekten işin içine sıçmak istemiyordum. Kadın ütüyü prize takıp gömlekleri masaya nasıl yerleştirdiğini gösteriyordu. Haklıydı, düzgünce sermeliydim ki düzgünce ütüleyeyim.
Videoda gördüğüm tüm hazırlıkları yapmıştım. Ben her şeyi tastamam halletmişken ütüyü sürdüğüm yerlerde ise nedense buhar çıkıyordu. Hatta hiçte düzgün olmuyordu! Bundan dolayı daha sıkı bastırmayı mantıklı bulmuştum ki bu, ağzımdan çıkan bir küfürle sonuçlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gündelik Düşler Fırtınası // HyunLix
Fanfic[Tamamlandı] Sev beni zaman geçmiyor başka türlü Kader ağlarını ördü hiç sormadan Gündelik düşler fırtınasında insan Anlamam nasıl durur savrulmadan