➡➡ Önce buraya tarihler yazılsın değil mi?...
Mevsim.
Adım Mevsim.
Mevsim Dirençer.
Anlamı... Mevsim işte daha ne anlamı olabilir ki?
Henüz 18 yaşımdayım. İstanbul'a kazandığım lise için geldim ve burada ufak, eğlenceli bir arkadaş çevrem var. Gerçi hayatta tanıştığım insanlar benden pek hazzetmezler fakat babamı kaybetmeden önce arkadaşlarımla bağlarımı kuvvetlendirmiştim. Bu nedenle iç dünyamı bilirler. Babam özel bir polisti. Genelde gizli görevlerin devredildiği...
Murat Dirençer.
Sanki onu düşündüğüm zamanlar kapıdan içeri girip bana sarılacak ve ben ölmedim diyecek. Üzme kendini yanındayım. Hayır, inanmıyorum bunlara. Çünkü öyle bir şey olmayacağını bilecek kadar olgunlaştım hayatta.
Şimdi öğle arasında elimdeki karton bardaktaki acı kahvemle boşluğu izliyorum. Aysima bir şeyler anlatıyordu ama onu pek de dinlediğim söylenemez. Yine, yine ve yine... Belki de zilyonuncu kez geldi aklıma babam. Canına kast eden adamları unutmamak için babamın öldüğü yerden ayrıldıktan sonra çizmiştim onların karakalemlerini, çizim avantajımdan zorlanmadım çizmekte ama çizerken öyle kusasım geldi ki... "Olur, mu Mevsim?" Düşüncelerimi Simay'ın sesi ile böldü.
"Ha? Ne oldu?" Onları dinlemediğim için ne konuştuklarını bilmiyordum.
"Diyoruz ki yarın hafta sonu biraz çıkıp gezelim. Kızım hapsolduk koleje çıkmıyoruz bir yere Aslan burcuyum ben boğuyor bu okul beni." Diye konuştu Simay sitemle.
Aslında dışarı pek çıkmak istemiyordum ama arkadaşlarım bensiz vakit geçirmeyi istemiyorlar. Eğlenceli birisi olduğumdan değil belki babamın hasretiyle kendime zarar vermekten, belki de bana düşkünlüklerinden. Onları kırmak istemediğim ve almam gereken birkaç ihtiyacım olduğu için omzumu silktim ve "olur fark etmez" diye ruhsuzca bir tepki verdim.
Volkan bana muhtemelen ruhsuz olduğum için kolumu dürttü omzuyla, ona döndüğümde sırıtıyordu. Kaşlarımı çattım ve aynı anda altımdaki sandalye kaydı, kalçam üstünde yere kapaklanırken arkamı döndüm. Aysima şirin olmaya çalışarak sırıttı. Yerden kollarımdan destek alarak kalkmaya çalışırken "aklınız varsa kaçın" diye homurdandım.
Aysima ile Simay ikiz kardeştiler ve ikisi de çok tatlılardı. Bellerine kadar uzanan kahverengi kıvırcık saçları vardı. Aysima gözlerini annesinden almıştı: Mavi, deniz mavisi. Simay'ın ki ise değişik bir şekilde tek gözü kahverengi diğer gözü ise maviyle kahverenginin ortalarında bir renkti ve bu ayrıntı onun dikkat çekici başka bir özelliğiydi. Okulun popüler ikizleriydiler. İnsanları bazen konuşurken duyuyordum. Benim gibi hissizce dolaşan bir kız o cıvıl, cıvıl insanların arasında ne yapıyor? Aslında gurubumdakiler benim içime girildiğinde yani etrafımdaki insanlara karşı ördüğüm duvarların içine girilince nasıl masum, iyi bir insan olduğumu söylerlerdi.
Hoş ben henüz insan olduğumdan bile şüpheleniyordum.
Gurubumuzda Volkan ve Dora da vardı. İkisi de yağuşukluydular şimdi Allah var. Canım kankilerim benim yaf. Fırlama ikilisiydiler okulun. İkisi de kahverengi düz saçlara ve aynı renk gözlere sahiptiler. Her işin altından onlar çıkardı ama bir şekilde sıyrılırdılar işin içinden. Yerden kalkıp Volkan ve Aysima'yı kovalamaya başladım.
Volkan ayı gibi kaçıyordu yan koridora sapınca nereye gideceğini çok iyi bildiğim için aklıma gelen sinsi planla birlikte yemekhaneye gittim ve elime 3 tane yumurta ve birkaç çürük domates aldım. Yumurtaları raflardan aldığım kâsenin içine koydum, çürük domatesleri de ekledim, bir de rafların birinden bulduğum sirkeyi içine bolca döktüm ve kötü karışımımı hazırladım. Her ne kadar hayattan zevk almasam da bazen eşek şakalarım olacağı tutuyor. Ardından yemekhanenin arka kapısından çıktım ve okulun etrafından yana geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Vaveylası
Fantasyİçimi kaplayan yangın benzin dökülmüşçesine harlandı ve göğüs kafesimi zorlayarak çıkmaya çalıştı. Kalbimde başlayan bu duygu bütün vücudumu esir alırken artık dışarı çıkmak istiyordu. Bu duygu nefretti... Bu duygu acıydı... Kırılmışlıktı... Öfke...