Herkese merhabaaaa!! Nasılsınız?? Uzun zaman sonra sonunda bölüm atabildim! Bölüm yazmak kadar zor bir şey yok. Bazı hatalarım olabilir bu yüzden çok takılmamaya çalışın elimden geldiğince düzeltmeye çalıştım. Bunu söylemek istemiyordum ama lütfen oy verip yorup yapabilir misiniz?? Bu beni çok mutlu eder!~
Umarım beğenir ve eğlenerek okursunuz.
İyi okumalar!~''Jisung, Seungmin'in kuzeni.''
~
Hepimiz aynı anda Felix'e dönerek hep bir ağızdan 'ha!?' dedik.
Felix omuz silkip onların yanına gitti. Chan ve Changbin birbirine baktı ben de tiksinircesine onlara bakıp Minho'yu kolundan çekerek koridora çıkarttım.
''Ulan ben açım diyom sizin odaklandığınız şeye bakın, hayırsızlar sizi.''
''Lan benim günahım ne beni sal git ye kendin.''
''Sus sus konuşma, sen buna mahkumsun, köle.''
Benim zorumla kafetaryaya gittik ve kendime yiyecek bir şeyler aldım. Sınıfa çıkarken hem yiyor hem de Minho'yu umursamadan etrafa bakiınıyordum, çünkü Minho bana sövüyordu onu zorla kafetaryaya indirdiğim için. Sınıfa girince ceplerim abur cubur dolu olduğu için direkt sırama geçtim hemen ve elimdeki çikolatayı ağzımla tutup ceplerimdeki abur cuburları sırama koyup oturdum. Minho kendini Changbin'in üzerine bırakmıştı ama Changbin hemen itti onu. Onlara gülerken, yan oturan Chan çikolatama uzanmıştı. Tabii ona yem eder miyim canım çikolatamı eline vurdum hemen.
''Yah! Paylaşsan bir şeyin eksilmez ölmezsin.'' kaşlarını çatıp dudaklarını büzmüştü küçük çocuk gibi. Gözlerimi kısarak ona baktım ve sonra drama moduna girip ''Bir çikolatamı kaybederim ve onlar olmadan ben bir hiçim.'' burnumu çektim sonunda. Ters ters bana bakıp Minho'lara döndü. Gülüp çikolatayı kucağına attım. ''Al hadi, sevap kasayım az ben de.'' o sırada zil çalmıştı, hızla çikolatayı ağzıma tıktım hoca gelene kadar.
~
Öğle yemeğine kadar uyur uyanık geçti dersler. Hep beraber yemekhaneye inip yemeklerimizi aldık ve atışa atışa yerimize geçtik. Biz gülüşürken ve bir yandan da yemeğimizi yerken Felix geldi yanımıza.
''Şey boş yer kalmamış da sizin yanınıza oturabilir miyiz?''
Ben tabii umursamadım her türlü yemek daha önemliydi, bu yüzden kim var kim yok pek takmazdım konu yemek olunca.
''Tabii sormanıza bile gerek yok.'' dedi Chan. Ardından Felix uzağa el işareti yaptı. Tahminimce seungmin ve jeongini çağırmıştı. Öyle de oldu ama yanlarında bir kişi daha vardı. Ah şu yeni çocuk...
Onlara aldırmadan yemeğime devam ettim. Suyumdan bir yudum aldıktan sonra Minho'nun yanına oturan 'yeni çocuğa' ilişti gözüm ama çok da umursamayıp geri tepsime döndüm. Herkes ona bir seyler soruyordu ve konuşturmaya çalışıyorlardı, nedense bu durumdan aşırı rahatsız olmuştum.
''Felix'e göre Korecen daha iyi, ne kadar süre Malezya'da yaşadın?"Bu soru dikkatimi çekmişti, ağzıma yemeğimi atarken kafamı kaldırıp ona baktım. Yanakları şiş bir şekilde Chan'a bakıyordu. Tıpkı bir sincap gibiydi. Ağzımdakini bitirip suyuma uzandığım sırada o da konuşmaya başladı.
"Yaklaşık 13 yıl kadar, 5 yaşındayken taşınmıştık."
Bir anda öksürmeye başladım. Chan biraz sırtıma vurdu. Masadaki herkes endişelenmişti sanırım. Endişelensinler bi zahmet ölüyorum burada yani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thirteen Years Then
Teen FictionAnne ve babasını kaybetmesinin ardından bir kere daha ağladı o gün. Bu sefer ondan uzaklara giden arkadaşı içindi. Aslında bilmiyordu ki 'Tanrının kırmızı ipi onları çoktan birbirine bağlamıştı.'