Valerie

228 47 2
                                    

Eve geldiğinde zangır zangır titriyordu. Beri ona bir şeyler isteyip istemediğini sordu ama Valerie başını iki yana salladı.

"Ursula beni bekliyor."

Saat geç olmasına rağmen çocuklar hala uyumamış, camlı odada oyun oynuyordu. Babasını ya da Urak'ı göremedi. Belki çoktan uyumuşlardı. "Sen çocukları yatırırsın."

Beri başını salladı ama yüzünde tatmin olmuş bir ifade yoktu. "Valerie, iyi old-"

Valerie ona gülümsemek için elinden geleni yaptı. "İyiyim. Sadece Ursula'yla gece yarısı konuşma fikri ödümü patlatıyor."

Beri'nin gözleri merdivenlere döndü. "Keşke yanında olabilseydim. Gece konuşuruz, olur mu?"

Başını salladı. Beri çocukların yanına gidince Valerie üst kata çıktı. Ursula'yı odasında yere oturmuş, kitap okurken buldu. Oldukça sessizce yaklaşmıştı ama kadın onun geldiğini anlamışçasına başını kaldırdı. Valerie her ne kadar alıştığını söylese de o gözlere alışmak mümkün değildi.

"Beni çağırmışsınız."

Ursula ona içeri gelmesini işaret etti. Valerie kadının önüne geçip bağdaş kurarak oturdu. Hala titrediğinin farkında değildi. Ellerini gizlemeye çalıştı ama Ursula zaten gözlerini onun gözlerinden ayırmıyordu.

Oturuşunu dikleştirip Ursula'ya baktı. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Ursula kitabını kaldırıp kenara koydu. "Soruma cevap vererek. Gözleri ne renkti?"

Önce yanlış duyduğunu sandı. Ama kadın aynı soruyu tekrarladı.

"Ki-kimin gözleri?"

Ursula bilmiş bir edayla iç çekti. "Kimden bahsettiğimi biliyorsun."

Valerie'nin kalbi kulaklarında atıyordu. Bildiği her şey birbirine karışmıştı. "Bunu nasıl bilebilirsin?"

"Sana bunu düzgünce açıklayacağım. Ama önce bana cevap vermen gerek." Ursula'nın sesi o kadar sakindi Valerie ona dehşet içinde baktı. "Marah'ın gözleri ne renkti?"

Marah'ın gözleri ne renkti? Buraya taşınalı neredeyse beş sene oluyordu. Bunca zaman boyunca ayrı geçirdikleri bir gün bile olmamıştı. Ama Valerie ne kadar düşünürse düşünsün, onun hatırladığı Marah'ın gözlerinin rengini bilmiyordu. Şimdiye kadar hiç gözlerinin mavi olduğunu fark etmemişti.

"Mavi." dedi konuşabilmek için nefes alırken. "Masmavi."

Ursula başını sallarken yüzünde hiç de şaşırmış bir ifade yoktu. "Güzel. Şimdi sana birkaç soru daha soracağım ve sen de cevaplayacaksın, tamam mı? Ağlamak yok. Bu çıtkırıldım kız halleri sana hiç yakışmıyor."

Valerie ağzını açtı ama kelimeler çıkmadı, bu yüzden başını sallamakla yetindi.

"Güzel." Uzanıp Valerie'nin ellerini tuttu. Odanın içi sıcak olmasına rağmen elleri buz gibiydi. "Saçları ne renkti?"

Saçları ne renkti? "Çok koyu bir renk. Neredeyse siyah."

Ursula teker teker sorularına devam etti. Yüzündeki sert ifadeye rağmen Valerie'nin ellerini tutan eller şefkatliydi. Valerie ne zaman bir soruya cevap vermekte zorlansa onu teşvik edercesine elinin üstünü ovalıyordu.

"Şimdi sana son bir soru soracağım." dedi Ursula.

Başını sallamaktan başı dönmeye başlamıştı ama yine de başını salladı.

"Onun adı ne, Valerie?"

Ne demek onun adı ne? Neredeyse beş yıldır yanımda olan kişi. Her şeyimi bilir. Ben de onun paylaştığı her şeyi bilirim.

Eğer büyüsüz bir ailenin büyüsüz bir çocuğu olsaydım en azından ailem yanımda olurdu.

Zihni patlamak üzereydi. "Bu mümkün değil."

Hayır. Hayır.

Gözleri odanın içinde dolanırken zihninde o çimenlerde oturduğu gün geldi. Karşısında oldukça süslü bir kıyafet giyen bir genç vardı. Koyu renk saçları kaşlarına dökülüyordu. Ama bu saçlar gözlerini kapatamıyordu. Masmavi gözleri ışıl ışıldı.

Valerie bir anda o gözlerin tam karşısındaydı. Tıpkı bu gece olduğu gibi.

Sarf edecek başka nefesi kalmamıştı. Ama yine de kendini zorladı. Tek bir kelime çıktı ağzından. Bu da her şeyi anlatmaya yetti.

"Markus... Markus Marmares."

Ursula yüzünde memnun bir gülümsemeyle onu kendine çekti. 

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin