Ölüm, gelmeden önce kendini belli edermiş. Ölüme yaklaşmış olan birinin iştahı azalırmış, daha çok uyur, gittikçe asosyalleşirmiş. Hayatî değerleri değişir; kalp atışı düsensizleşir, tansiyonu düşer, daha az idrara çıkar, çıktığında ise idrarının rengi bile farklı olurmuş. Kasları zayıflar ve vücut ısısı değişirmiş. Halisünasyonlar bile görebilirmiş. Nefes alıp vermek gittikçe zorlaşır ve ölmeden önceki son saatlere gelindiğinde ise sonunda organları kapanır ve vücudu tamamen dururmuş.
Ve sonunda nabzı tamamen yok olur. Nefes almaz ve kasları gevşer. Gözleri donuk bir şekilde kıpırdamadan dururken göz kapakları yarı kapalıdır. Ölmüştür.
Vücut, yılların yorgunluğuyla zaman geçtikçe yavaşlar. Sonunda tamamen durması şaşırılacak bir durum değildir. Evrendeki her şey, hatta evrenin kendisi bile zaman geçtikçe yorgun düşer ve eninde sonunda yorgunluktan işlevsiz hale gelir. Insan ve evren... birçok açıdan fazlasıyla birbirine benziyor. Başlangıçları ve sonları kadar benziyorlar hem de.
Evrenin ötesindekiler peki? Cennet gerçekten var mıydı? Yoksa var olan yalnızca cehennem miydi? Bedenimde hissettiğim bu acı, cennete ait olamaz. Neredeyim? Gözlerimi açamıyorum. Gerçekten de öldüm mü yoksa? Ölmek istemiyorum. Yaşamak istiyorum.
Çok yakınımda birinin iç çektiğini duyabiliyorum. Ses bir erkeğe ait. Ama neden duyuyorum bu sesi? Nereden geliyor bu ses?
Gözlerimi ağır ağır aralarken boğazımın kuruluğuyla yutkundum. Görüş açıma giren ilk şey bana garip bir ifadeyle bakan Jimin oldu. Onu görünce rahatlayarak derin bir nefes verdim. Kendi odamda, kendi yatağımda yatıyordum ve camdan dışarıya bakacak olursak saat epey geç olmalıydı.
"Jimin, burada ne işin var?" Diye sorarak hafifçe doğruldum ve komodinin üzerindeki suya uzandım.
Cevap vermeden ben suyu içene kadar bekledi ve sonra, "Beni sen çağırdın ya." Dedi.
Şaşırmıştım. Ancak sonra zihnime yaşadıklarım dolduğunda gözlerimi korkuyla büyüttüm ve, "Jimin. Biri vardı. Beni öldürmeye çalıştı!" Dedim. Sesimin yüksekliğini ayarlayamadığım için biraz fazla çıkmıştı ancak Jimin buna takılmayarak, "Kimse yoktu, Tae." Diyerek başını iki yana salladı. " Sana söyledim. Kötü düşünmemeni söyledim. Her şey burada olur ve biter." Diyerek işaret parmağıyla şakağıma iki sefer hafifçe vurdu. "Seni daha önce çokça uyardım. Her şey senin elinde, tamam mı?"
Jimin, garip davranıyordu. Sanki bir şey söylemek istiyor ancak çekiniyor gibiydi.
"Birkaç saat öncesi," diye devam etti. "Buradaydı." Diyerek kendi şakağına dokundu. "Kötü bir rüya gördün o kadar."
Ben cevap vermeyince "Tamam mı?" Diye üsteledi ve başımı sallayarak onayladım. "Olanları fazla kurcalamanı istemiyorum, Tae. Seni seviyorum. Gitmeni istemiyorum."
Son sözleri kafamı karıştırsa da olayların fazla üzerine düşersem başıma kötü bir seyler gelmesinden endişeleniyor, diye düşünerek üzerinde fazla durmadım.
Jimin odadan çıktıktan sonra ben de fazla kalmadım ve onun ardından gitmek için kalkacağım sırada bacağımdaki hafif sızıyla irkilerek pijamayı sıyırarak baktım. Bacağımda yeşil bir leke vardı ve dokununca ağrıyordu. Bir yere carptigin zaman olusan turden bir yesillikti.
Odamdan çıkıp mutfaktan gelen seslerden Jimin'in orada olduğunu düşünerek mutfağa yönelmiştim ki bütün kapıların açık olduğunu görünce şaşırarak durdum. Kapıların hepsini sıkı sıkıya kapatmış ve kilitlemiştim oysa ki.
"Kapılar kilitli değildi."
Kapılara bakınırken mutfak tarafından Jimin'in sesiyle irkilerek ona döndüm.
"Ne?"
"Kapıları kilitlemedin, Tae. Sana söyledim." Diyerek mutfağa döndü ve arkasından mutfağa girerek uzattığı kupayı aldım.
"Neyi..."
Sözümü bitirememe izin vermeden konuşmaya başladı. "Her şey senin için, Tae. Ben bile. Sadece senin için. Sorgulama."
Kafam karışıyordu. Jimin'in sözlerini hiçbir şeyle ilişkilendiremiyordum. Ancak bana bir cevap vermiyordu. Aklımdan geçen şeyleri henüz söylemeden anlıyor ve cevap veriyordu. Aramamama emin olmama rağmen gecenin bir yarısı evime geliyor ve onu çağırdığım için geldiğini söylüyordu. Gerçi...
"Sen nasıl girdin içeri? Bu saatte burada ne işin var? Hem saat kaç?" Dediğimde kendi çayından bir yudum alarak iç çekti ve, "Ben de sana bunu soracaktım, benim sabahın bu saatinde burada ne işim var?" Diye soruma soruyla karşılık verdi. Kafamı karıştırmaya devam ediyordu ve sözlerini bir şekilde anlamaya çalışırken uzatmadı ve kaşlarıyla elimdeki kupayı işaret ederek, "Papatya çayı yaptım. Uyumana yardımcı olur." Diyerek konuyu tamamen kapattı. Ben de kafa karışıklığımla öylece kalakaldım.
Ertesi gün uyandığımda Jimin benim evimdeydi. Birlikte kahvaltı ettik ve Jimin, parka gitmeyi teklif etti. Duş almam ve hazırlanmam çok uzun sürmedi. Tahmini bir saat sonra evden çıktık ve parka gelip banklardan birine oturarak oyun oynayan çocukları izlemeye başladık.
"Bugün hava çok güzel." Diye mırıldandığımda Jimin gözlerini kapatarak gülümsedi ve, " Evet, öyle." Diye karşılık verdi ve oturduğu yerde biraz daha yayılarak geriye yaslandı.
"Eğlenceli görünüyor." Diye oyun oynayan çocuklara bakarak konuştuğumda başını sallayıp bana bakarak, "Evet. Sen de oynamak ister misin?" Diye sordu.
Gözlerimi alayla abartılı bir şekilde devirerek, "Bunun için çok yaşlıyım." Diye dalga geçtim ancak çoktan ayaklanmıştı bile. " Bunun yaşı olmaz. Gel hadi." Diyerek çekiştirdiğinde direnmeyip ona ayak uydurdum.
Bütün gün çok eğlenmiştim. Salıncakta saklandık, defalarca kaydıraktan kaydık hatta tahtaravalliye bile bindik.
Bana tek garip gelen şey, etraftaki insanların garipsememesiydi. Yirmi yaşında kaydırağa zar zor sığan kocaman adamlar kaydıraktan kayıyor ama kimse dönüp bakmıyor bile. Ancak işime geldi. Günüm çok eğlenceli geçti.
Korkum geçmişti. Her şeyin yalnızca bir hayalden ibaret olduğuna bir an inanmıştım ancak akşam eve gelince ve nihayet elime telefonumu alınca bütün moralim bozuldu.
Henüz birkaç gün önce canım sıkıldığında ya da moralim bozuk olduğunda beni eğlendiren alet, artık elime aldığımda moralimi bozuyordu.
Herhangi bir bildirim gelme ihtimaline karşılık telefonu sessize alarak çalışma masama bıraktım ve salona gidip uyuyakalana kadar televizyon izleme planıma başladım.
▪
▪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mythomania
Mystery / Thriller"Garip..." Kim Taehyung, mükemmel bir yerde mükemmel bir hayat yaşar. Ancak ailesi nerededir, o bu yere nasıl gelmiştir hiçbir fikri yoktur. Bir gün Kendisi adına açılmış gizemli bir bloğa girer. Blokta kendisinin çalışma masasına kadar birebir pay...