Serotoninimi geçiçi bir süreliğine arttıran, lanet antidepresan ilaçları peşimi bir yıldır bırakmamıştı. Hoş, bırakmasını istemiyordum zaten. Bu ilaçlar bende bağımlılık yapmıştı.Ama ne yazık ki bırakmam gerekti. Karnımdaki şişlik kendini hafif belli ederken tekrar aynaya döndüm. Bu şişliğin acil kapanması gerekiyordu.
Elime aldığım bol kapşonlu tişortü kafamdan geçirip odadan kendimi attım. Bugün yeni hayatıma başlayacaktım ve tek sorun karnımdaki bebekti. Eski okulumdaki zorbalık ve cinsel saldırılar eşiğinde farklı bir okula geçiş yapmak zorunda kalmıştım. Bok gibi hissediyorum...
Elime aldığım çantayı daha sıkı kavrayıp aşşağıya ilerledim. Yüzümdeki tüm olumsuzlukları silmem gerekti. İndiğimde tekrar o mutlu adam olacaktım.
Babam yine salonun ortasında dört dönüp iş konuşuyordu. Stresli olduğunda bırak konuşmayı, yanından geçmek istemezdim. Ama karnımdaki bu varlık ile gurur yapacak halim yoktu.
Telefonu masanın üzerine koyduğu anda elindeki bardağı bütün nefretini boşaltırcasına zemine fırlattı. Her cam parçasının birbirinden ayrılış sesi kulaklarıma ilişti. Geri adım dahi atamayacak kadar heyecanlanmıştım. Kalbim ağzıma kadar gelirken gözlerim daldı, gitti. Zıplayarak elimi kesen keskin parçanın farkına vardığım an kendime geldim.
Hiçbir şey demeden hızlı adımlarla kapıdan çıktım.Ev dediğim yerin kapısını kapatmadan arabaya bindiğimde babamın yüksel desibelli sesi bütün sokağı inletti. Sinirden kıpkırmızıydı.
Havanın soğuğu iliklerime kadar işliyorken kendim için ne yapsam fazlalık gibi hissediyordum.
Yaşamayı hak etmeyen bir fazlalık.
Lise sondum ve daha öncesinde bir çok okul değişikliği yaptığım için devlet okuluna gidecektim. Diğer okullardan farklı olduğunu düşünmüyordum. İnsanların olduğu her yer aynıydı benim için.
Hocanın yardımı ile sınıfa yerleştim. Aslında erken gelmemiştim ama kimse yoktu. Kimse yokken uluorta bir sıraya geçip oturmak pek cazip gelmediği için pencere kenarına geçtim. Sabahın soğuğu yavaş yavaş kendini sıcağa bırakırken elim pencere kulpuna kaydı.
Ama içimdeki canlı her defasında bundan vazgeçmemi sağlıyordu. Onu her ne kadar içimde istemesem bile lanet bir duygu her şeyi götürüyordu. Sırf bu yüzden intihar etmek için girdiğim o banyodan hep sağ çıkıyordum.
Onu yaşatmak içinde bir kaç ay sonra şehir dışına gidecektim. Okul masraflarını da babam karşılayacaktı. Sadece aile içi görevleri yerine getirmek için birleşiyorduk. Zaten annem de ölünce aramızda bir bağ kalmamıştı.
Bahçe kapısından giren bir grup erkek ile tüm dikkatimi oraya verdim. Diğerleri aralarında gülüşüp kahkaha atarken, biri yüzündeki soğuk ifadeyi koruyarak içeri giriyordu. Sanki bu okul onunmuş diğerleri de onun torpilli akrabaları gibiydiler.
Çok fazla okul değiştirdiğim için bana artık tuhaf gelmiyordu. Şu dört yıllık lise hayatını tüm hayatıma bağlamıştım resmen. Gözümü tekrar pencereye diktiğimde o ifadesiz suratı, açmak için sakındığım pencerenin ardındaki havadan daha soğuktu.
Gözlerimi tiksintiyle bakan ifadesinden kurtarıp pencereden ayrıldım. Geldiğim an aramın biriyle bozulmasına göz yumamazdım. Ne olursa olsun onlardan uzak durmalıydım.
Normal şartlarda gün içinde pek bir şey yemezdim. Aslında hiç bir sey yemezdim ama midem bu ara fazla hassastı ve bir öğünü kaçırınca yemediklerim bile ağzıma geliyordu.
İçeriye bir kaç grup öğrenci girince ellerimi kolumda birleştirip öylece durdum.
Pantolonumu çekebildiğim kadar yukarı çekiştirip bir ayağımla diğer ayağımın üzerine baskı yaptım. Geldiğim ilk gün bir ucube gibi de durmak istemiyordum. Kim isterdi ki?Herkesin garip bakışlarını hissetsem bile aldırmamaya çalıştım. Birkaç dakika sonra hocanın sınıfa giriş yapması ile stresim biraz olsun azalmıştı. Bu seferde mide bulantım geçmiyordu. Hoca samimi bir tavırla yanıma yaklaştı.
"Sen yeni öğrencisin değil mi? Kendini tanıt istersen."
Başımı onaylarcasına sallayıp topuklularıyla dikkatimi dağıtan hocaya bir de diğer öğrencilere baktım. Buradaki herkes ayakta uyuyor gibiydi. Bunu fırsat bilip seri bir şekilde "Ben Kim Taehyung." Deyip arka sıralarda boş olan bir yere geçtim.
Oturduğum an ayakta uyuyan sınıf birden canlanıp birbirleri ile fısılaştılar. 'Yanlış bir şey mi yaptım?' Diye düşünmeden edemesem bile mide bulantım düşünmeme fırsat vermiyordu. Elimi kapşonlunun altından biraz belli olan karnıma yerleştirip ovmaya başladım.
Bir kaç dakika sonra kapının çalması ile derste birbirleri ile fısıldaşan sınıf suspus olmuş gelenlere bakıyordu. Gelenler bu sabah gördüğüm gruptan bazılarıydı. O asil soğuk bakışlarıyla tekrar karşılaştığımda, bu sefer rahatsız bir şekilde bakıyordu. Bir savaşa çağrı yapmamak için kafamı eğip bakışların üzerimden kalkmasını bekledim.
Dersin ortasında gelmelerine rağmen hoca alışmış bir biçimde kalemi alıp ders anlatmaya devam etti.
"Yerime oturmanı kim söyledi?"
Bu bir sorudan çok tehtide benziyordu. Çantamı elime alıp ayağı kalktığımda miğdemin bulantısı ile ağzımdakileri üzerine boşalttım. Refleks olarak tuttuğum elleri buz gibi soğuktu bu bana annemin ölü bedenini hatırlattı.
Onu üşüyor sanıp üzerini örttüğümde aslında cesedini tabuta sarıyordum.Tıpkı Katilimin o soğuk ellerini sertçe kavrayışım gibi...
Umarım okunur..
Okuyanlar için şimdiden teşekkürlerimi sunayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
King's Favorite | Taekook
De Todoİnsanlığımı yitirmek bir olguydu: Onun kollarında bir ömre bedel geçen birkaç senenin acısı gibi, yavaş yavaş ölüme sürüklüyordu. "Seni mahveden kişi ben değilim Kim Taehyung."