...
Gözlerimi açtığımda buğday teniyle karşılaştım. Vücudum içkinin etkisinden biraz olsun kurtulmuştu. İçki miğdemi bulandırmış olacak ki sarıldığım boyundan ellerimi çekip ağzımı kapadım
"Hey! Yine üzerime kusmayacaksın değil mi?"
"Kusmak mı?"
Sarıldığım bedene döndüğümde gördüğüm yüzle şoka uğramıştım. Nasıl bu hâle gelmiştik ki?
Burnumu her çektiğimde genzimde oluşan yanma hissini takmayıp geriye atıldım.Bu sabah gördüğüm gruptaki uzun saçlı çocuk da buradaydı.
Tam bir rezillik.
Önümdeki soğuk beden, yanındakine seslendi. "Bu olay burada kalacak Minho. Birinden duymak istemiyorum." Minho, donmuş ifadesini bozup kafasını salladı.
Jeon ise ayağa kalkıp üzerini silkeledi. Daha önce böyle duygusuz ve otoriter birine rastlamamıştım. Amacı dalga geçmek değildi. Sadece kimseyi önemsemiyordu o kadar.
Yüzü yüzümle buluştuğunda yüz kasları o kadar gerilmişti ki duygularını iliklerimde hissetmiştim. Kumların üzerinde köpek pozisyonunda olduğum için okul pantolonum biraz yırtılmış, yaralarım sar beni diye çığlık atıyordu.
Zorba çocuk, üstündeki okul ceketini çıkarıp üzerime attı, gömleğinin üzerindeki kravatı gevşetip arkasını döndü. Minho denilen çocuk bana acır bir ifadeyle bakıp onun arkasına geçti.
O kumsalda yine yalnızdım. Onun okul ceketini kavrayıp birkaç kez silkeledikten sonra ayağa kalktım. Bu sabah sınıfta beni küçük düşürmesine rağmen bugün yaptıklarım için beni azarlamaması tuhafıma gitmişti.
Babamın şoförlerinden birini çağırıp eve girdiğimde burnuma ilişen enfes yemek kokuları ile dudaklarımı yaladım. Yemek salonuna girdiğimde babam iş arkadaşlarıyla düzenlediği bir davet için onları yemeğe davet etmişti anlaşılan. Bu yüzden yemek yemeyi sonraya bırakıp girdiğim salondan yavaşça çıkmayı denedim.
"Kim Jeongin."
Hayatımı mahveden adamın ismini duymam ile gözlerimi kapadım.
"Kim şirketinin tek varisi değil mi?"
"Hayır aslında iki oğlu var."
Babam araya girip olayı toparladı. Renkli gözlü adam arsızca gülümseyip ellerini masada buluşturdu. "Ah! Üzgünüm. Sen diğer oğluydun değil mi?"
"Kim Taehyung efendim, adım Kim Taehyung."
Adam karşısındaki sandalyeye oturmam için işaret verdi. Bu pis halimle onun karşısında oturmaya utansam da itaatkar bir köpek gibi onu dinlemiştim.
"Evet, Kim Jeongin yok mu?"
'Yoksa yok sanane be adam!' diye bağırmak istesem de karşımdaki su bardağını alıp dudaklarıma götürdüm. Babam tekrardan olayı toparlamak adına bir soru sordu.
"Senin bir oğlun vardı değil mi?"
Adam gururla ceketini düzeltip masada doğruldu. "Evet, şu anda okuldan yeni ayrılmıştır. Geleceğini söyledi."
Bu gecenin hiç bitmeyeceğini yavaştan hissediyordum. Kapının çalmasıyla içeri bir beden girdi. Kim Jeongin... Geri mi dönmüştü yoksa? Sırf, hayatımı tekrar bitirmek için.
Suratıma iğrenir gibi bakıp diğer baş köşeye geçti. Onunla bir zamanlar aynı okuldaydık bana her zaman sürtük muamelesi yapardı. Karnımda onun çocuğunu taşımam da ayrı bir ironi.
Masadan kalkacakken babamın sinirli bakışlarıyla göz göze gelince kalktığım yere tekrar oturup elimle karnımı yokladım. Ne zaman bitecekti bu münakaşa?
Hizmetçilerden biri içeri telaşla girdiğinde arkadan adım sesleri geldi. Merakla kafamı oraya çevirdiğimde tüm asaletiyle içeri giren bedene döndüm.
"Bu oğlum, Jeon Jungkook."
Renkli gözlü adam soğuk bedenli oğlanı gösterirken babamla iş konuşmak için masadan ayrıldı. Elimdeki cam bardağı parçalarcasına sıkıyordum. Büyük bir tavırla karşı sandalyeme oturup beni görmezlikten geldi. O bir sahtekârdı. Okulda kabadayı gibi davranırken şimdi kraliyet ailesinden gelen bir prens gibi davranıyordu.
Kim Jeongin de en az onun kadar kibirli biriydi. Şarabından bir yudum daha alırken Jungkook denilen soğuk bedene döndü. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu."
Jungkook saçlarını geriye atıp asilce şarabından bir yudum aldı. "Hm?" Gözlerim sonuna kadar açılırken Kim Jeongin sinirden deliye dönmüştü. O yüzden ilk bombayı patlattı.
"Demek devlet lisesine gidiyorsun."
Bu ortam kesinlikle bana göre değildi. Sessiz salonda bir iç çekip Jeon'a döndüm. Derdi neydi bunun? Konuşması için para mı bekliyordu?
"Gözler önünde durmayı pek sevmiyorum."
Babamlar gittiği için karşımdaki yemekten doyumsuzca atıştırmaya başladım. Onlar pek umurumda değildi. Şu an Kim Jeongin'in sıkıntıyla kıvrandığının farkındaydım. Ama onların ailevi nedenleri beni hiç ilgilendirmiyordu. Elini masaya sertçe geçirmesi ile elimdeki demiri masaya koyup suratına baktım. Demek yine tüm sinirini benden çıkaracaktı.
"Şu lanet yemeği yemeyi bırak!"
Jungkook yumduğu gözlerini aralarken mahçup gözlerle ona baktım. Jeongin benim üzerimde Jungkook' a üstün olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Ona karşı gelecek durumda değildim.
Hizmetçiyi çağırıp sofrayı toplaması için işaret vermişti.
Jungkook. elini şarabına götürürken bastıra bastıra konuştu.
"Kaldırmayın, daha yemedik."
______İleride büyük şeyler olacak.
Okuyanlar için şimdiden teşekkürlerimi sunayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
King's Favorite | Taekook
Aléatoireİnsanlığımı yitirmek bir olguydu: Onun kollarında bir ömre bedel geçen birkaç senenin acısı gibi, yavaş yavaş ölüme sürüklüyordu. "Seni mahveden kişi ben değilim Kim Taehyung."