Bugün 10 nisan 2021 ailemin ölüm yıldönümü tamı tamına üzerinden 17 koca yıl geçti. Fakat o upuzun yıllar sokakta geçirdiğim vakitlerde belki de olmayı beklediğim en son yer bir hastanenin acil servisinde çalışan olmaktı. Belki bir kumarhane belki yine bir çıkmaz sokak belki o kanlı günün şahitlerinden evimizin karşısındaki çınar ağacı en kötü ihtimalle bir mezar. Ailemin mezarına gitmeye asla cesaret edememiştim. En azından benim mezarım olabilirdi çünkü onca pisliğin içinden sağ çıkmam mümkün değildi. Tüm bu yerlerden biri olabilirdi şuanda olabileceğim yer fakat kesinlikle burası değildi.
''Yaralı yedi yaşında kız. Trafik kazası. Bisikletle araba çarpışmış. İç kanama tehlikesi yüksek, kafa travması olabilir. Sağ bacağı bisikletin tekerine sıkışmış açık kırık mevcut.''
Çok değil daha beş dakika önce yanımdaki nöbet arkadaşıma bu gece acil ne kadarda sessiz değil mi demiştim. Acilin yazılı olmayan altın kuralı; sakin olsa bile asla sakinliği vurgulama. Arada sırada unutuyordum. Sedyede yatan kız çocuğuna baktım iki yandan örgüsünün biri açılmış, göğüs kısmı kanla kaplıydı. Kim bilir annesi ne zahmetlerle örmüştü saçlarını...Küçükken annemle minik kavgalarımız aklıma geldi ince telli saçlarım çok çabuk karışırdı saçlarımı tararken çok acımasa bile benimle ilgilensin diye çok acımış gibi nazlanırdım. Oda tüm sakinliği ile özenle saçlarımı öperek tarar daha sonra iki yandan örerdi.
Aklıma düşen görüntülerden sıyrılıp önüme odaklandım ben bir sağlıkçıydım ve şuan görevim önümdeki yaralıydı. Ambulanstaki arkadaşlarım ilk müdahaleyi yapmışlardı fakat durumu kötü görünüyordu. Doktor Bey'in sesiyle kafamdaki tüm sesler susmuştu. ''Cemre çok acil kan grubunu öğrenelim ameliyathane hazırlansın yeterince kan kaybetmiş daha fazla vakit kaybedemeyiz. Ailesine haber verildi mi? Kana ihtiyacımız olacak.'' Ailesine haber veren kişi ben olmak istemiyordum. Kaç yaşına gelirsem geleyim yedi yaşında ailesini kaybeden küçük kız çocuğuydum ben. Anne sevgisine muhtaç, Baba şefkatini her şeyden çok arayan küçük bir kız çocuğu. ''Ben damar yolunu açtım. Ameliyathane ve iç kanama riski için tomografi ile ilgileniyorum.'' dedim. Yanımdaki diğer hemşire arkadaşım ise aileye haber vermek üzere uzaklaştı.
Hızlıca üzerime düşen görevleri yerine getirdikten sonra acil alanına döndüm. Doktor Bey gerekli müdahaleyi yapmıştı. Geldiğimde küçük kız ameliyat için sedye ile götürülüyordu. O kadar kan kaybından sonra hala yaşaması bile ne kadar güçlü olduğunu gösteren küçük kızın iyileşmesi için tüm iyi dileklerimi bende onunla yolladım. Yarım saat kadar ayaktan gelen ve müşahede de olan hastalar ile ilgilendikten sonra diğer hemşire arkadaşım Melis'e acil bir şey olursa telefonumun açık olacağını on dakikaya geleceğimi söyleyerek en üst katta ameliyathane ile aynı katta olan terasa sigara molası için çıkmıştım. Cebimden çıkardığım mentollü sigaradan bir duman içime çektim. Genelde sağlık çalışanlarının kullanımı çok hoş karşılanmazdı. zararları olduğunu elbette bende biliyordum fakat çok umrumda olduğu söylenemezdi. Aksi takdirde ne bu hayat ne de bazı çok saygılı(?) hasta yakınları asla çekilmezdi.
Koridordan gelen arbede seslerini duyduğumda sigaramı yarıda söndürerek hızlı adımlarda ameliyathanenin önünde doğru yol aldım. Gördüğüm manzara tüm keyfimi kaçırmış ve sinir kat sayımı hat safhaya çıkarmıştı. Bir insan bir doktorun yakasına yapışıp tehdit etme cürretini nasıl gösterebilirdi? ''Ne demek lan hastanın durumu kritik? Siz niye varsınız o zaman neden burası bu kadar iyi diye övülüyor. Yaşatacaksın kardeşimi. Sen onu yaşatamazsan ben seni hiç yaşatmam duydun mu lan beni!'' Uzaktan simsiyah giyinmiş mafyatik tipe bakarken git gide daha da sinirlendiğimi hissediyordum. Doktor Bey panikle açıklamaya girişti. ''Bakın beyefendi biz elimizden gelen her şeyi yaptık yapmaya devam ediyoruz. Lütfen biraz sakin olun.'' Uzun boylu mafyatik tiplinin elini havaya kaldırmasıyla gözüm dönmüş araya atlamıştım. Elini havada yakaladığımda üzerimde o dahil, birkaç kişinin daha şaşkın bakışlarını fark edebiliyordum. Ne olmuş yani yaklaşık bir seksen yedi boyundaki bir adama kafa tutuyorsam bende pekala dövüş biliyordum!
İçimdeki öfkenin kızgın alevlerine rağmen ölüm soğukluğu barındıran sesimle dudaklarımdan dökülen kelimeler beni de şaşırtmıştı. ''Ne yaptığını zannediyorsun lan sen?'' Evet evet bu cümleler benden döküldü bir yetmiş boylarında altmış kilo uzaktan gayet zararsız görünen bir kızdan. Adamın bakışları bana döndüğünde hızla elini silkti. ''Çekil şurdan kızım birde senle uğraşmayayım.'' Boğazımdan dökülen alaylı kahkahaya hakim olamadım. Bu kaba devi daha çok kızdırmış olacak ki kolumdan sertçe tuttu. ''Sen kendini ne sanıyorsun git işine gücüne bak bir de seninle uğraştırma beni. Yoksa sonu çok fena olur." Sinsi bir gülümsemeyle ''Hadi ya ne kadar fena olur bir göstersene!'' dedikten sonra kolumda olan bileğini hızla tutup çevirdim diz kapağının arkasında attığım tekmeyle yere düştü. Acı bir çığlık dökülürken boğazından herkes şok olmuş vaziyette bizi izliyordu. ''Bıraksana be manyak kadın kıracaksın kolumu!'' Alaylı bir kahkaha daha attığımda öfkeden kızardığını görebiliyordum. ''Merak etme hani bahsettiğin işim bu benim. Seni gibi hadsizlere haddini bildirirken maalesef ki sağlığını da düşünmek. Henüz kırılmaz ama biraz daha sabrımı zorlarsan neden olmasın? Seve seve alçıya da alabilirim.''
Boğazından hafif bir inleme ile başını salladığında uslu duracağına inanarak bileğini serbest bıraktım. Üzerimdeki görünmeyen tozları silkelerken başıma değen soğuk metal ile şoka girmiştim. İçimden en azından sokaklarda ölmedim bir sürü insanın hayatını kurtarıp öleceğim derken patlayan silahın sesi kulaklarımın uğuldamasına neden oldu. Hiçbir acı hissetmesem de gözlerim kararmıştı en son hatırladığım soğuk zemine değen vücudumdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Vaveyla
Teen Fiction''7 yaşında olan tüm kız çocuklarının gözünün önünde ailesi kurşuna dizilse onlarda korkarlardı. Korkarlardı herhalde değil mi?''