fourty two

1.5K 138 85
                                    

bu bölümü düzyazı yazmam gerekiyordu..
------

"Benim annem kötü biri, o yüzden."

Büyükbabasının, babasının, annesinin tutuklanmasının, hayatla karşı karşıya gelerek yalnız kalışının üzerinden tam 2 gün geçmişti. Esen rüzgarlar eşliğinde dalgalanan nehri seyre dalmışken yanına yoldan geçen, tıpkı filmlerde olduğu gibi, küçük bir çocuk oturmuştu. Bir elindeki silaha bakıyor, bir de kahverengi saçlarına ve ona neden bu kadar yıkılmış olduğunu soruyordu.

"Sanırım sen de kötü birisin, abi." dedi çocuk hala elindeki silaha bakarken. Çünkü o küçük çocukta evden kaçıp gitmeden önce kendisini döven babasının elinde aynı silahı görmüştü ve artık silahı olan herkesi kötü görüyordu ama yine de uzaklaşmadı Jimin'den. Sadece onunla konuşmak istiyordu. Jimin çocuğun kurduğu cümle üzerine akan gözyaşları eşliğinde burukça gülümseyip kafasını salladı ve alt dudağını sertçe dişledi. Artık kendisine ağır geldiği kafası öne düştüğünde hıçkırıkları olaydan beri kendisini ne arayan, ne de aramalarına yanıt veren sevgilisine gitti. Neden aramalarına cevap vermediğini düşündüğünde ise ulaştığı tek cevap; kendisinden nefret ettiği oluyordu. Fakat Yoongi'ye bu konuda kızamıyordu bile çünkü kendisi de kızgındı kendisine.

"Ben..." kafasını kaldırıp uzunca karşıya baktığında hıçkırıkları arasından kelimelerini çıkarttı. "... annem ve babam gibi iğrencim. Ölmeyi hak ediyorum." elindeki silaha sımsıkı sarıldı sevgilisini kucaklar gibi fakat kucakladığı şey, ölümdü. Kendisine biçtiği değer, hak ettiğini düşündüğü değer buydu. Yapayalnız bir ölüm, küçük dostu saymazsak.

"Anladım. Yani annem gibi sen de kendini öldüreceksin?"

"Annen öyle yaptı sanırım ve evet, ben de öyle yapacağım. Çünkü bana, benden başka kimse zarar veremez artık... Şimdi gitsen iyi olur, bunu görmeni istemem." dediğinde çocuk hüzün dolu bakışları eşliğinde soğuk mermere tutunarak kalktı ve yan tarafında duran kulaklık-telefon ikilisini kahverengi saçlı olana uzattı. Jimin silahı sol dizine bırakıp çatık kaşlarıyla karşısındaki çelimsiz çocuğa baktığında beklemediği bir gülümsemeyle karşılaştı. "Dinle, iyi gelecektir. Ekranı açıp tuşa basman yeterliymi... yani yeterli." yanlış bir kelime söylediğinden dudaklarını birbirine bastırdı ve arkasında şaşkın bir adam bırakarak koşarak uzaklaştı. "Dur, anlamadım!" Jimin arkasından ne kadar seslense de durmuyor, koşmaya devam ediyordu. Siyah kulaklığın tanıdıklığını es geçip kulağına taktı ve üzerinde kendi resminin olduğu ekranı şaşkın bir şekilde açtı. Oynatma tuşuna basarken de içinden ne oluyor, diye geçiriyordu.

Minik bir başlangıç tınısı ardından şarkı girdiğinde İngilizce'ye oldukça hakim oluşu sayesinde, sözleri kafasında çevirerek dinlemeye başladı.

"Çürümüş ve hırpalanmış, ve ne hissettiğimi anlayamayacak bir durumdayım."

Uzun kollara sahip bir beden arkasından sarıldığında refleksle dönecekti ki, çenesinin tutulmasıyla ve aldığı tanıdık kokuyla donmuş gibi duraksadı.

"Bir camda gördüm yansımamı, kendi yüzüm olduğunu bilmiyordum."

Belinden geçerek karnına sarılan ellerle tüyleri diken diken oldu ve göz pınarlarında akmaya meyilli olan göz yaşları usulca yanaklarından düz bir yol izleyerek indiler. Yutkunamayacak kadar düğümlenmiş boğazı canını yaksada sakince dinlemeye devam etti. "Ah kardeşim, beni tükenmeye mi terk edeceksin Filadelfia sokaklarında?"

Tüm sesleri delip geçecek olan huzur dolu ses, artık bir açıklama yapma vakti gelmiş gibi fısıldadı. "Babam o gece bana bu şarkıyı açmıştı." dediğinde, Jimin bunu kendisine nedem dinlettirdiğini sorgulamadan şarkıya kulak kesildi. "Bacaklarım taş kesilene kadar yürüdüm caddelerde. Kaybolup gitmiş arkadaşların seslerini duydum. Gece vakti damarlarımdaki kanı duyabiliyordum."

headphones ¦ yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin