Bu izbe karanlık oda Milena'nın yaşam alanı olmuştu. Annesinin ölümünden sonra kendini buraya kapatmıştı. Peki ya burdan nasıl kurtulacaktı. Dışardaki o sahte suratlara saçma sapan şeylere nasıl alışıcaktı. Ya da onun diyişiyle o sikik hayata nasıl açılıcaktı. Korkuyordu. Aylardır perdeleri kapalı, kapısı kilitli bir şekilde yaşıyordu bu karanlık odada. Birden kapı tıkladı.Fahriye "Milena yemek getirdim. Kızım aç kapıyı. Hadi."
"Sikicem yemeğinizi."
Sertçe kapıyı açtı Milena.
"Fahriye abla kaç kere dedim. Bana k-kızım deme."
Fahriye "Unuttum yavrum pardon."
"Tamam şimdi yemeği alıyım."
Fahriye "Al yavrum. Bitirince seslen ben gelip alırım."
"Hıhı."
Kapıyı kapatıp kilitledi. Odadaki sarı loş ışığı açtı. Telefonu eline aldı. Ne instagram ne twitter hiçbir sayfayı kullanmıyordu. O sadece internetten kitap okuyordu veya youtube, spotify gibi yerlerden şarkı dinliyordu. Genellikle slow şarkılar...
Şarkı dinlerken karşına başka bir şarkı çıktı. Şarkının adı "Merve-Bella" ydı."Bu ne amk bunu kim dinliyor."
Hemen şarkıyı kapadı. Ve kendi şarkılarına geri döndü. Fahriye onların evinde yıllardır çalışıyordu. Yaklaşık 55-60 yaşları arasında biraz tonton biriydi. Milena'yı kendi kızı gibi görüyordu. Milena ise kendini soyutladığından beri ve tabiki annesinin ölümünden beri onun kendisine kızım demesini istemiyordu. Annesi geliyordu aklına. Yeşil gözleri olan ve onu herşeyden herkesten sakınan dünyalar güzeli annesi. Çok acı veriyordu annesinin yokluğu. Ama zamanla alışmıştı. Onu çok seviyordu. Anne-kız değil de arkadaş gibilerdi. Herşeyini bilirdi annesi. Şimdi kim dinliycekti onu. Babasının eve geldiği yoktu. Hep işteydi. Bazen uğrardı. Onun dışında babasıyla pek ilgisi yoktu.
Milena bir gün yine o karanlık oda da oturmuş kitap okuyordu. Aşağıdan kapının zil sesini duydu. Babası gelmiştir diye düşündü. Ama öyle olmamıştı. İşte hayatını değiştiricek o gün gelmişti. Fahriye gidip kapıyı açtı. Gelen Milena'nın üvey kuzeni Arastı. Üvey kuzeni evet, Milena'nın teyzesi bir çocuklu boşanmış bir adamla evliydi. Çocukta Arastı işte. Aras üvey olmasına rağmen aileden gibiydi. Sanki hep onlarlaymış gibiydi. Her neyse gelmişti işte. Ama Milena'nın onunla uğraşıcak gücü yoktu. Kendiyle uğraşamıyordu ki bir de onunla mı uğraşıcaktı? Kalkıp kapısını bir kere daha kilitledi. Çünkü Aras onu rahat bırakmıycaktı. O da bunu çok iyi biliyordu. Yatağının içine girdi. Yorganı kafasına kadar çekip yastığının altındaki annesinin resmini çıkardı. Onunla derstleşmeye başladı.
"Annecim güzel gözlü meleğim biliyorum beni duyuyorsun. Nolur, sana yalvarıyorum bana bir çıkış yolu göster. Böyle kapana kısılmış gibiyim. Nolur bir şekilde unuttur bana tüm dertlerimi. Nolur."
Yine dayanamamıştı yanağından akan yaşlar. Soğuk ve ıslaktı. Ağlamayı sevmiyordu. Gözlerini sildi. Annesinin fotoğrafını yerine geri koydu. O sırada kapısı çaldı. Arastı bu.
Aras "Kuziii çık lan dışarı."
Kapıyı tekmeliyordu öküz. 10-q5 dakika kapıyı tekmeledikten sonra Milena dayanamadı ve kapıyı açtı.
"Ne var amına koyim."
Aras "Naber lan tırrek."
"Off Aras siktirgit seninle uğraşamıycam."
Aras "Pardon abla."
"Alay etme."
Aras sırıttı.
Aras "Tamam tamam. Nasılsın?"
"İyi değ-"
Aras kapıyı ittirdi ve içeri girdi.
"YA ARAS ÇIK ŞURDAN."
Aras "Lan buraya noldu böyle?"
"Sanane!"
Aras "Milena sen iyi misin?"
"Evet gayet iyiyim."
Aras "Bu oda böyle olmaz."
Aras birden perdeyi çekti. İçerisi gün ışığı doldu.
"Ya gerizekalı napıyosun?!"
Aras "Bak mis gibi gün ışıği işte."
"Sikerim gün ışığını kapat şu amk perdesini."
Aras "Azcık cici kız olamaz mısın? Ne bu küfürler böyle."
"Bak ağzımı daha da bozdurtma seninde a-"
Aras eliyle Milena'nın ağzını kapadı.
Aras "Hooop."
Milena mı? O hala içinden sövüyordu.
Merhabalar bu hikayemizin ilk bölümü okuyanlar belki hikaye başlığı ve konu ne alaka diyebilir. İlerleyen bölümlerde anlıycaksınız. Şimdilik görüşürüzzz. 🌠
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensizlik Değil Sonsuzluk
Teen FictionMilena annesinin ölümünden sonra kendini odasına kapatmıştı. Peki bu sonsuz karanlıktan nasıl kurtulacaktı. İşte bunu şimdi öğreneceğiz...