"yüzün daha da solgun jimin, ne oluyor?"jimin önündeki içeceğin pipetiyle oynamayı bıraktı. pipet yamulmuştu, dakikalardır dişleriyle eziyet ediyordu.
"jeongguk ile konuştum."
"ne konuştun?"
jimin gözlerini devirdi. "susarsan anlatıyorum. jeongguk bana büyük bir hata yaptığımızı, çok yakın arkadaş olduğumuzu falan söyledi. unutup devam etmeliymişim. orospu çoçuğuna bak ya, sanki öpüşmüşüz gibi unutalım gitsin diyor. seviştik biz, dikkatini çekiyorum, seviştik."
sonda gereksiz yüksek çıkan sesi yüzünden kantindeki birçok kişi masamıza dönmüştü. özellikle eski arkadaşlarımın alaycı bakışlarını üzerimizde hissediyordum.
elimi jimin'in elinin üstüne koydum. "jimin, sakin ol. bu iki kardeşte farklı bir şeyler var. jeongguk piçlik yapıp duruyor ama yoongi ona müsamaha göstermeye devam ediyor. yoongi'nin nasıl biri olduğunu sen benden daha iyi bilirsin, böyle şeylere göz yummaz, ya da ben yanlış tanıdım. bana söylediklerini de anlattım sana. bir haftadır sümük gibi ağlıyorum resmen o adam yüzünden. iki kardeşin ikimizi getirdiği hale bakar mısın? onu o kum torbasının içindeki kumla boğmak istiyorum."
"bana sakin ol derken kendin bütün kantine söyleşi yaptın. onu bunu geçtim, hadi sarhoştuk hataydı lafı çok yıkmadı beni. zaten bekliyordum ama gelip de bana hoseok ile randevu ayarlar mısın diye sorması, çıldırdım resmen. seni de paralayasım geliyor bazen, nereden tanıştırdım sizi de hemen aşık ettin kendine."
jimin'e kollarımı sardım. cidden trajikomik bir durumdaydık ve bir haftadır aptal aptal ağlıyorduk. "bu olayda çıkıntılık yapan tek kişi jeongguk, o doğru kişiye sevseydi şu an hiçbirimiz ağlamıyorduk. hayır benim anlamadığım şey şu, yoongi ne sanıyordu, o olmayınca jeongguk ile olacağımı mı?"
jimin başını göğsüme yasladı. "jeongguk'un doğru çalışmayan kalbini sikeyim o zaman. tek bir mutlu kişi yok şu an."
aklıma yoongi düşerken yine sinirlerim bozuldu. zaten ağlayışlarımın nedeni de sinirdi. tabii ki üzülmüştüm ama olayın saçmalığı o kadar derinden vurmuştu ki sinir doluydum.
"belki yoongi hyung mutludur, sonuçta onun beni sevdiği falan yoktu."
jimin başını olumlu anlamda salladı. "haklısın, o mutlu olabilir."
jimin'in kafasına bir tane vurdum. "ya aptal mısın? senin beni teselli etmen gerekiyordu, seviyordur, en olmadı hoşlanıyordur demen lazımdı."
jimin vurduğum yeri okşadı. "üzülme sonra diye umut vermiyorum işte. yoksa benim gibi yataklara düşersin ağlamaktan. o değil de, patronum da kızdı, yok müşterilere güler yüz gösteremiyormuşum. ben kendime güler yüz gösteremiyorum, başkasına nasıl göstereyim?"
jimin'in saçlarını okşadım. bu durumda olmasına cidden üzülüyordum. zaten yeterince zor bir hayatı vardı, şimdi bir de jeongguk derdi eklenmişti. markete bazen ona yardım etmek için gidiyordum ama dayanamayıp uyuyakalıyordum.
"jiminie, kabul et artık lütfen. annemler sana burs ayarlayacak, lütfen kabul et, kabul edene kadar yalvarırım bak kurtulamazsın benden."
jimin kafasını iki yana salladı. "zaten kardeşim için burs ayarladınız, ben çalışarak hallediyorum işte. sen de nereye gitsek bana para ödetmiyorsun, kötü hissediyorum kendimi."
"saçmalama, aramızda paranın lafı bile olmaz jiminie, bugün benim param var, yarın da senin olur seninkini harcarız. bir daha bunun lafını ettiğini duymayayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
acquainted | sope
Fanfictionhoseok, o gece kendi toz pembe hayatına hiç de uygun olmayan biriyle tanışacak, o kişi ile olmak için çabalayıp duracaktı.