bir iki demeden yorum yapıverelim🥺🥺"buradan sola dön."
jimin'in söylediğini yaparak direksiyonu sola kırdığımda nereye geldiğimizi de anlamıştım. zaten jimin'in bagaja koyduğu sepet ve poşetlerden de tahmin etmiştim ama yine de erken karar vermek istememiştim.
doğum günüm için benimle piknik yapmaya gelmişti. canım arkadaşım kırgınlığını bir kenara bırakmış, güzel bir doğum günü geçirebilmem için fırsat sunmuştu. melek gibi bir çocuktu.
"ya jimin! ısırmak istiyorum şimdi seni!"
"sus da park alanı bul."
herhalde beni yeni yeni affediyor oluşundan olsa gerek hem seviyor hem de dövüyordu. yine de bu duruma gelişimiz bile bir nimetti, onu hiç geri kazanamayacağım diye korkmuştum. ama o yine inceliğini yapmış, doğum günümde beni yalnız bırakmamıştı.
eh, pek de yalnız sayılmazdım. doğum günümü ilk kutlayan kişi yoongi olmuştu ve kimsenin veremeyeceği bir hediye vermişti.
"seni seviyorum, hoseok."
bu cümle tek başına günlerce mutlu olabilmem için yeterliydi. sonunda amacıma ulaşmıştım. belki yine pürüzler çıkacaktı, belki yine üzülecektik ama bir şekilde birbirimizi seviyorduk. sevgi olunca bütün eksikleri kapatmaya çalışmak daha kolay oluyordu.
bu üstümdeki aptal mutluluğu jimin tabii ki fark etmişti. onunla birbirimizi o kadar iyi tanıyorduk ki, en ufak bir mimiğimizi bile fark ederdik.
uygun bir yere arabayı park eder etmez jimin indi. rotası arabanın bagajı olurken düğmeye basıp bagajı açtım. arabanın aynasından saçıma taktığım arılı tokayı ve arılı kolyemi kontrol ettim. bunu yaparken aklımda sadece yoongi olduğu için sırıtmıştım. keşke o da burada olsaydı.
telefonumu alıp indiğimde jimin'in eşyaları almasına yardım ettim ve bagajı kapatıp arabayı kilitledim.
"e hadi, gidelim madem." jimin'in rehberliğiyle birkaç kişinin piknik yaptığı yeşil alana giriş yaptık. jimin durup çimenlik alanı gözleriyle tararken bizim için en uygun yeri bulduğunu düşündüm ama o aradığı şeyi bulmuş gibi el salladı. ardından hızlı hızlı yürümeye başlayınca elimdeki poşetle zorlana zorlana ona yetiştim.
"nereye gidiyoruz be?"
jimin beni duymadan yürümeye devam ederken ileri doğru baktım. iki beden çimenliğe serdikleri örtüde oturuyordu. biri yoongi'ydi, bunu fark edince gülümsedim ama diğerini tanımıyordum. önce jeongguk'tur diye korkmuştum ama saçlarının kumrallığı jeongguk'un siyah saçlarına hiç benzemiyordu.
yoongi de beni gördüğünde aceleyle ayağa kalktı ve büyük adımlarıyla yanıma gelmeye başladı. ben onları tanımaya çalışırken biraz zaman kaybetmiştim, jimin çoktan o tanımadığım kişinin yanına ulaşmıştı. yoongi yanıma ulaştığında önce elimdeki kolumu ağrıtan poşeti aldı. ardından yanağımı öptü.
"hoş geldin arı çocuk, arkadaşlarınla buluşman için en iyi ortama geldin."
işaret parmağıyla yerdeki çiçeklerin üstünde vızıldayan arıları gösterdi. gülümseyip boynuna sarıldım. burada olmasına çok şaşırmıştım. bir şey için şaşıracak olmanın beni hiç bu kadar mutlu edeceğini düşünmezdim.
kafamı boynundan kaldırdığımda "sen neden buradasın? yani nasıl oldu bu?" dedim.
yoongi boştaki eliyle sağ gözümü kapatan saçlarımı geriye ittirdi. "gideyim istersen bebeğim, sadece doğum gününde yanında olmak istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
acquainted | sope
Fanfictionhoseok, o gece kendi toz pembe hayatına hiç de uygun olmayan biriyle tanışacak, o kişi ile olmak için çabalayıp duracaktı.