Ayaklarım soğuk zemine değiyor, gözlerim bu evde geçirdiğim her dakika için isyan bayraklarını sallıyor ve ölü denizime bir damla daha gönderiyordu. Güçlü olmalıydım.
Gözyaşlarımı elimin tersi ile silip ayağa kalktım. Bir çıkış yolu arıyordum. Çaresizce etrafima bakınırken gözüme çarpan ufak pencere ile aklıma bir fikir geldi. Buradan çıkabilirdim. Tüm cesaretimi toplayıp sivri bir şey arama çabasına giriştim. Etrafima bakarken karanlığın içinden parıltılı bir şey bana göz kırpıyordu. Babamın beni döverken kullandığı demirdi bu.
Soğuk demiri kavrayıp cama doğru adımladım. Tüm gücümle demir sopayı cama indirdim. Cam anında tuzla buz oldu , hızlı davranmalıydım. Koridordan baba müsveddesinin "rukiyeee neler oluyor?" Diye bağırışları geliyordu. Pencerenin etrafındaki cam parçalarını çabucak temizleyip kendimi oluşan boşluktan içeri ittim. Boşluktan geçerken kırılmış camlar tenimi çiziyordu. Umursamamya çalıştım. Vücudum o kadar çok adranelin salgılıyordu ki şeritler halinde kesilmiş karnımın acısını hissetmiyordum.Hızlı adımlarla evin arka bahçesindeki duvarı aşıp kendimi yola attım. Gözyaşlarım kanlarımı yıkıyor, camın açtığı yaralara değen soğuk karnımın kasılmasına neden oluyordu. Durup bakacak zamanım yoktu. Arkamdan geleceklerini biliyordum. Ben düşünceler selinde boğulurken kulaklarımda çınlayan ses bir araba kornasıydı.
...
"Dıt-dıt dıt dı-dıttt"
"Karnında cam parçaları var. acil ameliyata alınması gerekiyor. hemşire hanım , hazırlıkları yapın."
Kulaklarım çınlıyordu. Neler oluyor? Gözlerimi yavaşça araladım. Bir çift yeşil gözle karşılaştım. Usulca fısıldıyordu
"Merak etmeyin iyileşeceksiniz" ve gözlerim benimle alay edercesine tekrar kapandı....
Gökyüzünde mavi bir uçurtma var ,yanımda sarı saçlı bir kadın. Eliyle başımı okşuyor. Kumların üzerine uzanmışız güzel kahve gözleri var , dudakları aralanıyor "pes etme Buğlem! Baban ve ben her zaman yanındayız ."
Kirpiklerimi kırpıştırarak güneşin ruhumu aydınlatmasına izin verdim.
Gözler ruhun aynasıdır; bir kimse, her ne kadar yalan söylemeye çalışsa da gözleri onu ele verir. Çünkü ruhu onun yalan söylediğini bilir, itiraz edercesine göz bebeklerinde titreşir. Kişi ruhunun itirazlarına kulak vermezse yalanla bütünleşir ruhu. Ve ruhu bunu kaldıramaz çünkü en başında bu duruma itiraz eden odur. Usulca sandalyeye çıkar boynundaki ip ile. Son bir hamle gereklidir ruhun intiharına. Kişi ısrar eder doğruyu söylediğine ve ruhunu idam eder.
Burnuma dolan hastane kokusuyla dün başıma gelenler doluştu zihnime. Başım çatlıyordu.
Gözlerimi oda da gezdirdim. Başucumda bir adam vardı. Koltuğa kıvrılmış uyuyordu. Esmer tenine vuran güneş ışınları adamı ulaşılmaz kılıyordu. Bir saniye, bu da kimdi? Ah! Tabi yaaa dünkü yeşil gözlerin sahibi olmalıydı. Aynı zamanda beni çarpan adam. Harika! Bir bu eksikti! Ufaktan uzamalıydım.
Küçük hareketlerle yerimde doğrulmaya çalıştım. Karnımın sızısı buna engel oluyordu. Elim karnıma gitmişti. Tişörtümün eteklerinden tutup karnıma bakınca belimin tamamının sarıldığını gördüm.
Adam mırıldanarak hareket edince uyanmak üzere olduğunu anladım. Panikle etrafima bakınırken odadaki dolaba saklandım.
Adım seslerinden adamın uyandığını anladım. Dolabın kapağını hafifçe araladığımda adamın lavaboya doğru ilerlediğini gördüm. Kapıyı hafifçe tıklatarak "hanımefendi içeride misiniz?" Diye sordu. Sesimin çıkmaması için elimi ağzıma bastırıp dolabın kapağını kendime doğru çektim. Kısa bir aranın ardından kapı sesi duyuldu ve bir kapı sesi daha.
Derin bir nefes alıp yerimde dikleştim. Odadan ses gelmiyordu. Yavaşça dolabın kapağını açtım. Kimse yoktu.
Dolaptan birkaç parça kıyafet bulup hemen üstüme geçirdim. Odadan çıkıp kimseye gözükmeden hastaneden de çıktım....
Nereye gideceğimi , ne yapacağımı bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da , daha fazla bu şehirde kalırsam beni bulacaklarıydı. Bu riski göze alamazdım.
Bu lanet olasıca yerden defolup gitmek için para bulmalıyım. Dalgın dalgın elimi ceketin cebine soktuğumda elime bir şeyler değdi. Bir saniye, ben bu ceketi dolaptan almıştım. Oda da ki adamındı galiba. Elimi cebimden çıkarıp ne kadar para olduğuna baktım. İkiyüz lira vardı. Bilet almaya yeterdi.
Hayat, bana g*tünden çok ağzıyla gülümsemeye başlamıştı.
...
Soğuk açıkta kalan tenimi ısırıyor, rüzgar beni yolcu eder gibi arkamdan esiyordu.
"Ankara yolcusu kalmasınnn"
Muavinin yaptığı çağrı ile otobüse doğru yürüdüm. Arka koltuklardan birine oturup otobüsün hareket etmesini bekledim.
Cebimde, ne beş kuruş param vardı ne Ankara da bir tanıdığım, ne de kalacak bir yerim.. umrumda değildi, kurtulmuştum.
Her şeye sıfırdan başlayacaktım. Bugüne kadar kim bana ne yaşattıysa aynısını katbekat yaşatacaktım.
Ayaklarımın üstünde durmayı öğrenecektim çünkü hayatta kalmanın tek yolu buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Senfonisi
Teen FictionBazen bir kaçıştır özgürlük, bazen bir saklanış. Denizin dibinde yitip giden bir anahtar misalidir özgürlük. Orda derin bir yerlerde olduğu bilinen ulaşılmak için çaba gerektiren , ulaşınca bulduğun anahtarın tüm kapıları açtığını gördüğün an ortaya...