Aradan geçen üç saatin ardından hava epeyce kararmıştı. Çadırlarımızı sabah erkenden kurduğumuz için şanslıydık. Hafif esen rüzgar saçlarımı savururken ürperen tenim ceket giyememi vurguluyordu. Batu'ya doğru dönüp
"Ben üstüme bir şeyler giymeye gidiyorum. Sizde bir şişe bulun gelince oyun oynarız."
Batu başparmağıyla okey yaparken ben de ayaklanmıştım. Yürürken parmaklarımın arasından kayan kumlar, elimden -acımasızca- alınmış yıllarımı hatırlatıyordu. Çocukluğumda bu kumlar gibi parmaklarımın arasından kayıp gitmişti.
Çadıra geçip uyku tulumlarının yanında olan mavi çantama yöneldim. Elimi içine atıp uzun kollu bir şeyler aradım. Parmak uçlarıma değen yumuşak kumaş yüzümde gülücüklere neden oldu. Orman gözlünün ceketi...
Aradan beş yıl geçmesine rağmen yeşil gözleri aklımdan bir türlü çıkaramamıştım. Kulağıma usulca 'iyileşeceksiniz' diyen o yumuşak ses tonunu ve tatlı vanilya kokusunu da...
Ceketi biran evvel üstüme geçirip Batu'ların yanına gitmeye başladım. Sahil kenarında durmuş midyeciyi görünce adımlarımı midyeciye doğru çevirip o yönde ilerledim. Bizimkilere de alsam iyi olacaktı. Özellikle de Gökhan'a almalıyım yoksa beni haşlar. Biran Gökhan ın beni kazana atıp buharlar eşliğinde haşladığını düşününce kıkırdamama engel olamadım.
Midyecinin önü bayağı bir kalabalıktı. Anlaşılan tek midye severler ben ve Gökhan değilmişiz.
Ellerim ceplerimde midyeci de sıra beklerken sonunda sadece iki kişi kalmıştık. Önümde ki adam siparişlerini verirken sesini duymamla karnımın kasılması bir oldu.
Bu adamın sesi, sanki orman gözlü yanı başımda ve iyeleşeceğimi fısıldıyordu. Esen meltem ile burnuma dolan vanilya kokususuyla mest oldum. Ciğerlerim adeta bayram etmişti. Tüm göğüs kafesim vanilya kokusundan nasiplenmişti. Adamın esmer tenine dökülen siyah saçları ışıl ışıldı. Şüphe içinde kalmıştım. Heyecan ve endişeyle harmanlanmış umudumla adamın omzuna doğru uzanmış elim bir kadının seslenmesiyle havada asılı kaldı.
"Adin¹ midyeler nerede kaldı?"
"Getiriyorum Buse."
Ve gitti vanilya kokulu adam.
Cennetin habercisi olan melek cenneti göremedi çünkü cennet çoktan başkalarının olmuştu. O cehenneme aitti. Yıkanmamış günahları vardı. Temizlenmesi gereken günahlar. Ve ancak cehennemin icabından geleceği günahlar...
Belki de Tanrı böyle uygun görmüştü. Kader ağlarını örmüş ve cennetin habercisi meleği kanatlarından esir almıştı. Cennetine kavuşamamış bir Buğlem ².Omuzlarımı silkerek üzerimdeki karmaşık duyguları kovmak istedim. 'kendine gel Buğlem!" Herhalde biraz önce çadırda çok fazla duygusallaştığım için biraz önceki yabancıyı orman gözlüye benzettim. Daha doğrusu adamın yüzünü bile göremedim. 'kendine gel kızım neler oluyor!?'
Midye yiyecek iştahım da kalmamıştı. Diğerleri için midye alıp yanlarına gittim. Batu, dediğim gibi bir şişe bulmuş diğerleri de çember oluşturmuşlardı.
"Ooo ne aldın bize?"
Soruyu soran Gökhan'a doğru dönüp poşeti başımın hizasına kaldırıp salladım.
"Senin en sevdiğin şeylerden aldım."
"Oha yoksa düşündüğüm şey mi?"
Evet dercesine başımı sallayınca Gökhan elimdeki poşeti kapmıştı bile. Gülerek ben de Deniz'in yanına bağdaş kurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Senfonisi
Fiksi RemajaBazen bir kaçıştır özgürlük, bazen bir saklanış. Denizin dibinde yitip giden bir anahtar misalidir özgürlük. Orda derin bir yerlerde olduğu bilinen ulaşılmak için çaba gerektiren , ulaşınca bulduğun anahtarın tüm kapıları açtığını gördüğün an ortaya...